Konya
°C
Yeni Meram
18.09.2015 07:48

‘Dilde kültür yozlaşması var’

Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Murat Ateş, çağdaşlık adı altında Batı’yı taklit etme çabalarının dilde yozlaşmaya neden olduğunu belirterek, “dilden kaynaklanan herhangi bir eksiklik söz konusu değil. Dilde kültür yozlaşması var. İşyeri sahibi açtığı mağazasına Türkçe bir isim verdiğinde basit bir mekan olduğu algısının oluşacağını düşünüyor.” dedi

A+
A-
18.09.2015 07:48
18.09.2015 00:51
0
10457
ABONE OL
Ekonomik kazanç uğruna Türk kültürüyle ilgisi olmayan karakterleri ekrana taşıyan dizi sektörü, her geçen gün biraz daha büyüyor. Ne yazık ki bağımlıları yani hedef kitlesi de genişliyor. Değerlerimizin kaybedilmemesi için en büyük görevse ailelere ve eğitimcilere düşüyor.   DİZİ BAĞIMLISI OLDUK Avrupa’da en çok dizi izleyen ülke Türkiye. Türkiye’yi Makedonya takip ediyor. İnsanları ekran karşısına kilitleyen dizi sektörü, her sezon farklı yapımlarla karşımıza çıkıyor. Birçoğu sezonu bile tamamlayamadan yayından kaldırılıyor. Yerini bir başkası dolduruyor. Dizi sektörü binlerce kişilik istihdam oluşturuyor ancak içerik konusunda bazı endişeler var. Kültürümüzle bağdaşmayan karakterlerin bize aitmiş gibi yansıtılması, aile yapısında bozulmalara neden oluyor. Film karakterlerini örnek alan çocuklar, anne ve babasına karşı farklı bir tutum sergilemeye başlıyor. Değişim sadece çocuklarda gözlenmiyor tabi. Yetişkinler de zaman zaman iletişim çatışması yaşayabiliyor.   “ART NİYETLİ FİLMLER VAR” Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Murat Ateş, çok kötü bin Amerikan taklidi olan dizilerdeki karakterlerin bizim gibi hareket etmediğini söyledi. Bu tarz yapımlarda Türk halkını yozlaştıran, beyinlere pranga vuran, farklı bir toplum haline getiren unsurların yer aldığını belirten Ateş, “bizim espri anlayışımız, sevda anlayışımız farklı. Yaşam düzenimizi yansıtsınlar. En çok izlenen programlar, bize ait olan konuların ele alındığı programlardır. Filmlerin büyük bir bölümü art niyetli ve masum değil. Küçük adımlarla kendimize dönebilecek durumdayız. Eğitimciler ve büyükler, dikteden uzak durarak, aşırı tepki vererek değil, göstererek, yaşayarak anlatmalı. Gençleri yönlendirmeli” dedi.   “DİL, BİZİM SES BAYRAĞIMIZDIR” İşyeri tabelalarındaki yabancı isimlerin ve sosyal medyadaki dil kullanımının rahatsızlık verici olduğunu ifade eden Murat Ateş, toplumsal değerlere sahip çıkılmadığını, bu konuda bir bozulma olduğunu, televizyon, internet, tabelalar ve gençlerin konuşma tarzlarını gözlemleyerek bozukluğun fark edilebileceğini vurguladı. Dilin, bir toplumun omurgası, kültürün bel kemiği olduğunu anlatan Ateş, “bayrağımıza hakaret yapıldığı takdirde tepki gösteriyoruz, psikolojimiz alt üst oluyor, dil de bizim ses bayrağımızdır. Dildeki bir bozulma bizi rahatsız eder. Dil olmazsa toplum hayatı, insan hayatı olmaz. Kültürel mirasımız ve medeniyet mirasımız bize dil aracılığıyla geldi. Dil, birey ve toplum için her şeydir. Dile özen göstermeliyiz. Dildeki bozulmayı tespit etmemiz ve birtakım önerilerde bulunmamız gerekecek” diye konuştu.   “KENDİMİZ OLMAKTA ZORLANIYORUZ” Kültürel yozlaşmaya dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Murat Ateş, “kimliğimiz ve benliğimizle barışık olmayan, kendimizi olduğumuz şekilde ortaya koyamayan bir toplum haline geldik. Bu süreç çok yeni değil. Cumhuriyet döneminden bile eskiye gider. Osmanlı İmparatorluğunun, Batı’nın iktisadi, ekonomi, askeri ve siyasi alanda geri kalması ile Osmanlı toplumu batıyı takip etmeye başladı. Takibe ve taklide başladık. O zamandan beri bizim giyim kuşamımız, konuşmamız, hayat tarzımız her anlamda bir özenti başlamış. Daha modern, daha çağdaş, daha uygar olduğumuzu Batı’yı taklit ederek ortaya koymaya başladık. Biz, uzun bir zamandır kendimizle, milli kültürümüzle çok barışık değiliz. Batıyı taklit etmek, gelişmişlik olarak algılandı. Kendimiz olmakta zorlanıyoruz. Bize ait olan değerleri kabullenmekte zorlanıyoruz. Kendimize ait olandan uzaklaşma serüveni yaşıyoruz. Dil de bundan çok şiddetli bir şekilde nasipleniyor. Batı ile bizim aramızdaki kültürel farklılıklar azalmaya, sosyal hayattaki detaylar benzemeye başladı. Biz onlara gidiyoruz. Batıya doğru kayıyoruz. Söz konusu bozulma, kültürün bütün unsurlarında var. Dil konusunda çok hassas değiliz ama kıyafet konusunda çok hassasız” dedi.   “DİLDE KÜLTÜR YOZLAŞMASI VAR” Dünyadaki en güçlü dillerden biri olan Türkçe’nin, yaklaşık 616 bin söz varlığına sahip olduğunu, bu oranın Oxford sözlüğünü ikiye katladığını belirten Ateş, Türkçe’nin, Çince, Hintçe, İspanyolca ve İngilizceden sonra dünyada en çok konuşulan beşinci dil olduğunu söyledi. Dilin bozulmasında Türkçe’nin hiçbir suçunun olmadığını vurgulayan Ateş, “dilden kaynaklanan herhangi bir eksiklik söz konusu değil. Dilde kültür yozlaşması var. İşyeri sahibi açtığı mağazasına Türkçe bir isim verdiğinde basit bir mekan olduğu algısının oluşacağını düşünüyor. Kültür emperyalizmi nedeniyle batılı argümanlar daha çekici geliyor. Gençler, halamın oğlu, amca oğlu demekten kaçınıyor, kuzen diyorlar. Fransızca bir isim verilen işyerinden alışveriş yapmak insanlara daha prestijli geliyor. Bu algıdan kurtulamıyoruz. Bu durum, zihnimizde oluşturulan bir prangadır. Bizim kültürümüzde bir işyerine gidildiğinde selam verilir, çay içilir, pazarlık yapılır. Günümüzde ise işyeri sahibi pazarlık yapmak istediğimiz zaman “burası Bedesten mi” diyor. Dilimizin güzelliklerini yaşatamıyoruz. Bu konuda hepimize görevler düşüyor. Dilin korunması için emperyalizm karşısında dik durmak gerekir. Kendimizi, kültürümüzü, dostumuzu, düşmanımızı iyi tanımalıyız. Bilgiyle donanmış bir toplum olursak hiçbir özentiye kapılmayız. Kendine güvenen bir insan başkasını taklit etmeye çalışmaz” ifadelerini kullandı. Adem SERİN
HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.