Konya
°C
Yeni Meram

ZEYNELABİDİN EFENDİ’NİN İSLAMİYET VE MEŞRUTİYET RİSALESİ

ZEYNELABİDİN EFENDİ’NİN İSLAMİYET VE MEŞRUTİYET RİSALESİ-Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
09.10.2020 01:26
08.10.2020 14:28
0
5568
ABONE OL
İkinci Meşrutiyet döneminde Konya ve Osmanlı siyasetinde yer almış din adamı, siyasetçi olan Zeynelabidin Efendi Konya ve İstanbul’da eğitimini yaptıktan sonra Konya’da hoca olarak medreselerde çalıştı, Nakşibendi Tarikatının Halid-i kolunun şeyhi oldu. İkinci Meşrutiyet döneminde 1908 yılında Meclis-i Mebusan’a Konya’dan İttihat ve Terakki Fırkası mebusu seçildi. Mebus (milletvekili) iken Konya’ya tahsisat ayrılması için çalıştı. 1911 yılında Fırkadan ayrılıp Hürriyet ve İtilaf Fırkası kurucuları arasında yer aldı. Bu fırkanın (partinin) Konya’ da teşkilatlanmasını sağladı. 1912 seçimlerinde tekrar Konya Mebusu seçildi. Mondros mütarekesinden sonra “Islah-ı Medarisi” kurdu. Döneminde oldukça hareketli bir siyasi hayatı olan Zeynelabidin Efendi, “yüzellilikler” listesinde yurtdışına çıkarıldı ve 1940 (?) yılında Medine’de vefat etti. Allah rahmet eylesin. Bir dini ilimleri alimi olarak siyasetle ilişkisi dikkati çekmektedir. 1912 yılında yazdığı “İslamiyet ve Meşrutiyet” adlı risalesi Matbaa-ı Amire’de basılmıştır. Bu eseri, torunu rahmetli Nazif Yardımcı’nın katkılarıyla Cumhuriyetin 75 yılı logosuyla 1999 yılında Ahmet Atalay tarafında Latin harflerine çevrilerek yayınlandı (Damla Ofset Matbaası). Bu tür çalışmalar siyasi tarih açısından önemli olduğu kadar, dünyamızdaki siyaset teorisinin gelişimi bakımından da dikkate değerdir. Bizim dünyamızda, “ikili düşünce yapısını” birkaç asırdan beri devam etmektedir; bir yandan eskiye ve geleneğe sıkı sıkıya bağlılar, diğer yandan kendi kültüründen hiçbir şeyi dikkate almayanlar. Aslında bu gerçek sadece bizde değil, İslam dünyasında genel olarak yaşanan bir gerçektir. Rahmetli hocam Sabahattin Zaim, Pakistan başkanı rahmetli Ziyaul Hak’ın şu sözünü naklederdi: “Bizde eskiyi bilenler yeniden habersiz, yeniyi bilenlerden de eskiten habersiz…” Eser, “Henüz meşrutiyetin ne olduğunu anlayamayan ahalimiz ortada birçok kötü haller ve yakışıksız şeyler görünüyor. Bunların çoğunu da Meşrutiyetperver kimselerde buluyor… Bütün bu kötülükleri meşrutiyetin doğurduğuna kanıyor.. (Ahaliye) Meşrutiyetin ne olduğunu anlatmalı. Din-i İslama muvafık olduğu bildirmeli…” sözleriyle, Meşrutiyetin ne olduğunu, dini delillerle (ayetler, hadisler ve sahabe uygulamaları) anlatmaktadır. Zeynelabidin Efendi 1912 mebus (milletvekili) seçimi öncesinde yazdığı eserinde hükümet çeşitlerini kısaca tanıtır: Milleti kasıp kavuran, başı boş, bağsız hükümet olan hükümet-i mutlaka; Hiçbir zaman kendi keyfine göre hareket etmeyen, başı boş olmayan ve millet tarafından belli şartlara bağlanmış olan hükümet-i meşruta. Tabii ki, yazar ikinci tür yönetimin İslam’ın özü olduğunu ayet ve hadislerden delillerle anlatır. Yazar, gününde meşhur olan Batılı siyaset bilime yer vermez, çünkü onun tahsisi dini konulardadır. Ama halk hakimiyetini şöyle ifade eder: “Memuriyet-i meşrutada işler hep ahalinin elinde olacak ve o memurun, ahaliden saklı bir işi olmayacak. Ahalinin beğendiği yolda yürüyecek, memuriyet-i mutlaka ise bunun tamamen aksidir”. Aslında burada bürokrasinin yasalara uyması ele alınmaktadır. Aslında mebusların nemli görevlerinden birisi, bürokrasinin halkın ihtiyaçlarına cevap vermediğini kontrol etmektir. Ona göre “Asrı saadetten beri kurulan İslam hükümetleri hep hükümet-i meşrutadır. İçlerinden bazı padişahların güç yeteneklik yapıp zorlayarak halkı susturması ve kendi gönlüne, keyfine göre bir hükümeti meydana getirmesi İslam hükümetlerinin kökten meşruta olmasına zarar vermez”. Aslında bu siyaset bilimindeki yasal-ussal otorite kavramlarını hatırlatmaktadır. Yazar, milletin hükümeti denetlemesinin gerekli olduğunu aksi takdirde hükümette birçok yolsuzluklar ortaya çıkabileceğini de vurgular. Bu tür denetimleri sahabenin yaptığını, Hazreti Ebubekir’in yönetime geldiğinde şu sözünü hatırlatır: “Size iyilik edersem bana yardım edin, kötülük yaparsam beni doğrultun. Doğruluk emanettir. Yalancılık hıyanettir”. Hazreti Ömer de aynı şekilde uyarmıştır. Risalede, padişahın yetkilerini düzenleyen Kanun-i Esasi’nin 35’nci maddesi üzerinde özel olarak durulmuştur. Zeynelabidin Efendi millete çok itimat etmektedir. Döneminde iç ihtilafların çıkardığı problemleri, bir muhalif milletvekili olarak eleştirir, hükümetin hesap vermediğinden şikayet eder. Bürokrasi, hükümete sıkı sıkıya bağlı olduğundan memurların sorunları da hükümete tahvil edilir. “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” hadisini delil göstererek, “siyasi muhalefetin meşruluğu”nu anlatır. Bu görüşleriyle aslında risalede hiç kullanmadığı “demokrasi” kavramına da yaklaşır. Toplumda dernekler ve odalar çoğaldıkça aralarında ihtilaflar artar. Fakat bu ihtilaf, içtihada dair ihtilaf olduğundan zarar olmayıp, memleketin faydasına olur. Burada risalede belirtilen konulara detaylıca temas etmek ve bunların analizini yapmak mümkün olmadığından ana hatlarıyla vurgulanan hususlar şöyle sıralanabilir: mebusları seçeceklerde (o dönem iki kademeli seçim olduğundan) ve mebuslarda aranılacak nitelikler, dini siyasetlerine alet etmeye kalkanlara karşı uyanık olma, sandıklarda oylara sahip olma gereği, memurların davranışlarının ve işlemlerinin denetimi, kanuni esasiye (anayasaya) ve kanunlara riayet, kişi hakları ve özgürlükleri, hakkı siyasi, kanun yapmak hakkı, hakk-ı murakabe, dernek kurma, toplantı yapma, siyasetten kaynaklanan yolsuzluklar, sosyal yardım… Burada yazar, hakimiyet-i milliyeyi milletin elinden kimse alamaz diyerek, demokrasiyi işaret etmektedir. Mebus (milletvekili) olacaklarda on iki özellik arar: Mebus adayının halkı tanıması, bu nitelikte olması, devletin ve milletin itibarını gözetici olması, kimseden korkmadan doğruları takip etmesi, paraya boyun eğmemesi, menfaatler peşinde koşmaması, rüşvetle ilişkisinin olmaması, ikiyüzlü olmaması, iftiracı olmaması, gayretkeş olması, insanların efendi değil hizmetçi olması. “Bir memleketin selameti milletin kuvvetine ve saadeti de yine milletin düşüncesine, fikrine bağlıdır. İyi düşünemeyen millet, memleketin, milletin nasıl mesut olacağını bilemez. Fakat millet iyi düşünmeyi bilir ve memleketin işine el katmaktan ve memleket işine karışmaktan çekinmez ve nemelazım demez ise o millet şüphesiz memleketini saadete ulaştırır.” Hükümetin iyiliği milletin çalışıp doğru iş yapmasına bağlıdır. Bunun için peygamberimiz “nasılsanız, öyle yönetilirsiniz” buyurur. Zeynelabidin Efendi seçim öncesinde yazdığı neşrettiği bu risalede döneminin hükümetini eleştirmekle beraber, herhangi bir fırka (parti) ve şahıs ismi vermez. İktisadi analizleri de eksiktir. O dönemde devletin iktisadi fonksiyonları günümüzdeki kadar yoğun değildi, çünkü klasik anlayış hakimdi. Olayları dini kaynaklara başvurarak açıklanmıştır. Günümüze gelince; ifrat ve tefrit düzeylerinde aşırılıklar, kaynakları ne olursa olsun, anarşist denebilecek dini akımlar, DEAŞ, siyasi selefilik problemi, diğer yandan İslamofobi… İslam ülkelerinde genel kabul gören bir teorinin, hatta sistemin oluşturulamaması… 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında (darbeyle anayasa askıya alınmış, siyasi partiler kapatılmıştı), İstanbul Siyasal Bilimler Fakültesinde ilk sınıfta aynı zamanda Fakültenin kurucu dekanı Tarık Zafer Tunaya, Anayasa Hukuku hocamızdı. Kendisinin son dönem siyasi akımları, partiler hakkında önemli çalışmaları, eserleri vardır. İslamcı siyasi düşünce hakkında o dönem şöyle demişti: “İslamcı düşünceler, daha Tanzimat dönemi İslamcı düşünürlerin seviyesine gelememiştir”. Tabii, bu hükmü tartışabiliriz; sebepleri nelerdir, eksiklikler nereden kaynaklanır… Çok partili hayata geçişle beraber bu alanda epeyce çeviri, telif eser verilmiştir. Çağdaş emsalleriyle yarışacak eserlerin çıkması siyasi kültürümüze önemli katkı sağlayacaktır. Zeynelabidin Efendi’nin risalesinde vurguladığı “meşrutilik” konusu günümüzde “demokrasi” kavramı içinde ele alınmaktadır. Bu yönüyle de risale ele alınmaya, değerdir.
HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.