YEREL SEÇİMDE CEMAAT ETKİSİ

Bitmiyorlar, bitemiyorlar, elinizi attığınız her taşın altında onlara rast gelirsiniz… Her yere kök salmaya çalışıyorlar, tam FETÖ bitti derken yerine hortlayanlar bu işin hamisi olma konumunda. 15 Temmuzla aslında bunlara gebe olacağımız az buçuk belliydi. Mühim olan batmakta olan geminin diğer mürettebatlarını kurtarmaktı. Ama görünen o ki bu ikameci anlayıştaki cemaatler ve tarikatlar bu işin peşini bırakmamış kendi aralarında, geride sağlam kalanlara göz dikmişler. Bunun içinde en uygun zaman dilimi hepimizin bildiği üzere seçim zamanlarıdır. 31 Mart’a giden bu yolda yakın çevrelerde görüyorum ve duyuyorum bu hamileri. Duydukça ne kadar çirkin bir boyut aldığını yutkunarak takip ediyorum. Bir tanede değiller o kadar çoklar ki her birisi kendi arasında devlete öbek öbek sızma derdinde. Bunun ateşi ile gidip gelmekteler. Bu uğurda en çok birbirlerine rakipler. Bizlerde bu noktada hepimiz için esas teşkil eden bir gerçekliği unutarak, onlara bu yolu çilesiz hale getiriyoruz.  Hepimizin bildiği, çoğunun işine gelmeyen bu gerçekliğin adı olan laiklik! Evet, LAİKLİK! Unutturulmaya çalışılan, bunu bir veba gibi gören güruhların halt yemesi oldu adı. Bu güruhlar ortalıkta at koşturmaya başladığından beri her şeyin daha da sarpa sardığı ve siyasi sistemin kilitlendiği aşikar. Kızdığım anlayamadığım, bu seçim sürecinde bir kısım güruhun bu yaşanılan uğursuzluk ve düşmanlıklardan ders almamasıdır. Bunun içine bizlerde dahiliz. Sorgulamadığımız inanç ve değer algımız bizi bu noktada din tüccarlarına sunmakta. Ayrıca gelecek adına önem teşkil eden seçim gibi vatandaşlığa dikkat çeken olaylarda kararlarımızın birileri tarafından baltalanarak bizim irademize sahip çıkmasıdır. Bu seçim süreci de cemaat ve tarikatları oy konsolidasyonu gereği trend haline getirmektedir. Olay çok basit aslına bakıldığında, bir takım kirli pazarlıklar karşılığında belli bir kitlenin oyunu almak. Sürekli laiklik dediğimiz ama bunu gündelik hayata uyarlamada başarısız kaldığımız ülkemizde bu tarz oluşumlara göz yummak ne kadar tutarsız bir yolda olduğumuzun göstergesidir. Seçimler hiçbir zaman kirli pazarlıklar gölgesinde olmamalıdır. Burada bütün siyasi partiler daha çok temkinli olmalı, halkın iradesini fırsatçılara sunmamalıdır. 15 Temmuz aslında bu oluşumların ne denli çirkin pazarlıklara gebe kalındığının en net göstergesiydi. Burayı iyi anladıysak yeniden bu oluşumlar olmamalıdır. Öncesine uzandığımızda devlet ve millet adına kritik önem atfeden günler cemaat ve tarikatların oyununun rengidir. Bu uğurda girdikleri pazarlıklar beka noktasında hepimizi riske atmıştır. Devlet içinde devlet olarak koca bir milleti CIA gibi bir pazarlık mekanizmasının kucağına atmak istemişlerdir. Şimdilerin yeni modası bu hamilerde emin olun gerçek bir Müslüman menşei ya da Türk menşei değildir. İltisaklı oldukları ve emir aldıkları yerler sistematik biçimde dini değer ve inanç sistemimizin üzerine karabasan misali çökmektedir. Gerçek olan bir şey var ki oda aralarında fark olmayışıdır. Al birini vur ötekine derler ya buda onun gibi bir şey. Neresinden tutarsan tut zararda olan birileri varsa oda Türk Milleti ve değer sistemleridir. Devlet bu ihanetleri unutmaz izler, seyreder. Zamanı geldiğinde herkese gereken ders ne ise onu verir. Bir yerlerde, bazen olanları izlemek gelecek adına varılacak mefkurelerde yol ve yöntemdir. Mustafa Kemal Atatürk Kastamonu Nutkunda ““Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır” diyerek bugünlerin bu denli hain bir boyutta olacağını işaret etmişti belki de. Çay ve kahve aynı anda tüketilemeyeceği  gibi  din ve siyasette bir arada olmamalı, olamazda. İnanç ve değer yargılarımız pazarlık meselesi halinde başkalarına sunulmamalıdır. Bundan dolayı bu hususta olan yapılanmalara taviz vermeden medeni seçimlerde buluşmak ümidiyle...