Trablusgarp Neden Kaybedildi?

Osmanlı Devleti, 20.YY’da son nefeslerini vermek üzereydi. Sultan Abdülhamid'in tahttan indirilmesi sürecinden sonra devlet kısa süre içerisinde yaşadığı savaşlar sonucunda toparlanma fırsatı bulmadan yıkılacaktı. Dünya üzerinde yaşanan sömürgecilik faaliyetleri son rötuşlarıyla devam ederken, Fransa ve İngiltere'nin arkasında kalan İtalya çareyi, yani sömürge faaliyetlerini güneyindeki Osmanlı toprağı olan bugünkü Libya'da o zamanlardaki ismi Trablusgarp de gördü. Sultan Abdülhamid, İtalyanların bu bölgeye çeşitli saldırılar yapabileceği gerçeğiyle bölgeyi zamanında bir kolordu ile ve çeşitli savunma hatlarıyla, tabyalarla güçlendirmişti. Nitekim 31 Mart olayından sonra kontrolü eline alan İttihatçılar, sultan ne yaptıysa tam tersinin yapılmasının yararlı olacağı kanısıyla bu bölgedeki birlikleri, Yemen'e naklettiler. Akabinde bölgeye sultan zamanında getirilen yeni teknolojilerle üretilen Alman tüfeklerini de tamir bahanesiyle toplattılar. En olumsuz gelişme olarakta Trablusgarp bölgesindeki Valinin bile bölgeden uzaklaştırıldığı bilinmektedir. Bu olayların doğal sonucu olarakta şüphesiz İtalya için Trablusgarp çok zor bir hedef olmasa gerek. Sonrasında Enver Bey, Ali Fuat ve Mustafa Kemal bölgeye intikal etmiş olsalar da çok şey için geç kalındığı bir gerçektir. Kuzey Afrika’da önemli bir konumu kaybeden Osmanlı Devleti için gidişat zaten çokta parlak gözükmüyordu. Aradan 107 sene geçtikten sonra tekrardan bu topraklarla alakalı ülke gündeminde yeni haberler ortaya çıktı. Libya’da yaşanan iç savaş hala devam ederken Türkiye, BM tarafından resmiyette tanınan meşru hükümete her türlü silah ve ar-ge desteğini vermekte. Türkiye’nin bu desteği kuşkusuz kuru bir destekten çok aslında Doğu Akdeniz üzerindeki egemenliğimizi üst düzeye çıkaracak bir strateji. Kaddafi’den sonra bölgedeki pasta bölüşümünde geride kalmak istemeyen Avrupa ülkeleri ve Körfez ülkeleri, General Hafter'i desteklemekte. Türkiye ise meşru Trablus Hükümetiyle son dönemde önemli bir antlaşma imzalayarak, Doğu Akdeniz için çok önemli bir adım atmış oldu. Ülkemizin menfaatleri doğrultusunda ve antlaşmanın sürekli hale gelmesi açısından gerekirse Libya sınırları içerisinde Mehmetçiğin bulunması kabul edilebilir bir durum olarak söylenebilir. Bölgede ne kadar yalnız başımıza kalmış olsakta durumu lehimize çevirecek güç ve kudrete sahibiz. Yıllar öncesinde sömürgecilik ve emperyalist faaliyetlerle alınan Libya’da yine aynı oyun sergilenmekte. Umarım bu sefer düşüp kalkmadan, gerekli önlemleri alarak meşru hakkımız için gerekli faaliyetlerde bulunuruz.