Konya
°C
Yeni Meram

MÜLAHAZA!

MÜLAHAZA!-Erol Sunat-Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
17.01.2018 07:40
16.01.2018 16:41
0
6663
ABONE OL
Mülahaza, düşünce anlamına geliyor. Düşünce kavramının, eş anlamlısı bir kavram. Duyularla değil, yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçeklik, mütalaa, fikir. Dış dünyanın insan zihnine yansıması. Niyet, tasarı hep bu kavramın içindeler. Büyüklerimizin yaklaşımıyla, “fayda mülahaza etmek” ise, değişik konularda nezaketli, nazik bir tavsiye. Destek olma. Samimiyet, içtenlik. Art niyetli bir tavır içinde kesinlikle olmama durumu. Üzülerek ifade edelim ki, günümüz, amiyane bir tabirle “öküz altında buzağı arama” konusunu kendisine sanat ve meslek edinmişlerden geçilmiyor. Çünkü en kestirme, sonucu en erken alınan, hayata geçirilen, öfkeyle ayağa kalkanları zarar ziyana uğrattığı hemen belli olmayan bir yol, bu yol! Günü kurtarmanın, vaziyeti idare etmenin, göz boyamanın formülü bu meslek diliminin içerisinde. Düşünmek gibi, araştırmak gibi, doğruyu ve gerçeği ortaya çıkarmak gibi olması ve yapılması gerekenlerin es gelmesi, pas geçilmesi boşuna değil! Çünkü olumlu düşünmenin, doğru düşünmenin, iyi düşünmenin maalesef bir artısı yok! Reklamı yok! Yırtılan Deli Bekir’in yakası gibi bir hali ve ahvali var. Kılıcı dedikodu, kalkanı yalan, zırhı fitne ve paydaşlarından oluşan söz atlarını meydana sürenlere korkma sür atını meydana diyenler için, meydan geniş mi geniş! İnanmaya hazır, kanmaya hazır, yanmaya hazır, kandırılmaya hazır, hiç düşünmeden, ne güzel de anlatıyor diye kanacakların, aldanacakların sayısının haddi hesabı yok! Kananların, aldananların defalarca aynı oyunlara kanmaları ise tam bir muamma! Gözleri mi perdeli? Yalanları doğru gibi anlatanların etkileri çok mu tesirli? Eğriyi doğruyu bildiği halde, eğriye doğru demek ve buna inanmış görünmek birçoklarının işine mi geliyor? Günümüz, bir o kadar renkli, bir o kadar da acınası bir halde. Eleştirilmek, şurada şöyle yanlışlar var demek sevimsizlik olarak algılanıyor. Görmezden gelenler, kulaklarını kapatanlar, canım ne var bu kadar büyütecek diyenler, zaman sana uymuyorsa sen zamana uy diyenler baş tacı! Konu hakkında mütalaada bulunanlar, fikrini söylemekte fayda mülahaza edenler, çekemeyenler, kıskananlar, fesatlık yapanlar olarak nitelendiriliyorlar. Doğruyu söylemek, yanlışları işaret etmek, pişmiş aşa su katmak olarak karşılanıyor. Anlatırlar ki, Derviş Yunus, Taptuk Emre’nin dergahına 40 yıl odun taşımış. Dergahın kapısından içeri o koskoca kırk yılda bir tane eğri odun girmemiş! O kapıya, eğri odun getirmekten haya etmiş Derviş Yunus! Doğruyu gören gözlerin, doğru gördüğünü doğruca dile getirenlerin aktardığı kelamlar, asırlar boyunca yalansız, eklemesiz, süslemesiz dosdoğru günümüze kadar intikal eylemiş. Yine o devirlerde yaşayan Hacıbektaş-ı Veli, er yani erkek tarifi yapmış, demiş ki; er demek, eline, beline, diline, evine, işine, aşına, eşine sahip olandır! Bu anlatmaya çalıştıklarımızın mazisi zamanımızdan yaklaşık sekiz yüz yıl öncesine uzanıyor. Halk nezdinde, doğrunun takdir edeni, doğruyu söylüyor diye şahadet edeni o günde parmakla sayılacak kadar azmış, bugün de… Farkındaysanız hemen hiç birimiz, mülahaza etmeden yani düşünmeden neler yapmıyoruz neler! Çıkar hesapları, menfaat çatışmaları ne dostluk, ne arkadaşlık, ne hısım-akrabalık, ne de komşuluk bıraktı. İnsanlığımızı unuttuk. Bizi biz yapan değerlerimizi unuttuk. Yardım etmeyi, yardımlaşmayı, paylaşmayı ve bölüşmeyi unuttuk! Tahammülsüzlüğümüz dayanılacak gibi değil! Sabır, sabrın sınırı diye bir şey ortada yok! Hoşgörü dediğimiz kavram sadece dilimizde! Kavga çıkarmaya, sataşmaya, olayları büyütmeye bayılıyoruz! Bir kıvılcım yeter derlerdi ya, biz oraları geçeli çok oldu, şimdi hemen tutuşturmak, ortalığı yangın yerine çevirmek için, elimizde adeta meşale ile dolaşıyoruz. Yakandan, yıkandan geriye yalan olmuş, talan olmuş gönüller, selası verilen cenazeler kalıyor. Doğru ve gerçeklerle yaşamayı kabul edenimiz yok. İnadımız en büyük sermayemiz. İnadına…diye başlayan cümlelerden kurulu sloganlar, hakaretler, küfürle karışık argolar dilimizden düşmüyor. Neden inatlaştığımızın ve bu inatlaşmanın bizleri hangi noktalara getirdiğinden habersizmiş gibi davranıyoruz. Biz böyle değildik, bize ne oldu böyle sevgili okurlar. Bizi bu hale kim yada kimler getirdi? Biz bu dünyanın görüp göreceği en hoşgörülü, en anlayışlı, en kadirşinas, en vefalı, en fazla dost, arkadaş ve kardeş kıymeti bilen, ahde vefası olan, düşenin elinden tutan, doğru bildiğini haykıran, mazlumların ümidi bir milletin, Türk Milletinin evlatları değil miydik? Sevgili okurlar; Acizane, bir olmayı, birlikte olmayı, beraber olmayı, el ele vermeyi, köyümüzü, kasabamızı, ilçemizi, şehrimizi, birbirimizi, Türkiye’mizi sevmeyi, büyüklerimizin tabiri ile fayda mülahaza etmek istiyorum.
HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.