Konya
°C
Yeni Meram

Maârif-2

Maârif-2-Mustafa Afşin-Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
23.02.2017 11:03
0
1698
ABONE OL
“Can âleminde bu dünyanın göklerine hükmedecek ne kadar gökler vardır.” Can âlemindeki o göklerin yüksekliği, ruhsal ve niteliksiz olduğundan bu âlemdeki göklerin yüksekliği de niteliksiz, altsız, üstsüz ve manevidir. Meselâ: "Bu adam, şu adamdan üstündür." dediğin zaman bu üstünlükten kasıt, suretten değil, mana bakımından yani, izzet, kadir ve kıymet itibariyledir. Bunun gibi dinar, dirhemden yüksektir dediğin zaman da buradaki yükseklik şeklen olmayıp kıymet itibariyledir. Dirhemi damın üstüne, dinarı da yere koysan, yine dinar yüksek, dirhem düşük olur. Çünkü onların yüksekliği, surî değildir. Mana âleminde ve benzersiz olan o cihanda birtakım manevi yükseklikler vardır. Fakat suret ehlinde onu müşahede edebilme kabiliyeti yoktur. O yüksekliği bilmeleri için göğün sureti, bir misal olarak geldi. Bunun gibi aşağılık nefsini anlamaları, bilmeleri için değer, dun himmetlerinin, kıymetsizlerin, kudretsizliklerin alçaklığına misal olmak üzere meydana geldi. Eğer, yükseklik ve alçaklık manada olmasaydı bu iki şey, yer ve gök de olmazdı. Kerametler ve mucizeler cahil ve münkirlerin haberdar olmaları için ortaya çıkmıştır. Şeyh, müritte bir tasarruf yapar ve onun ölmüş olan gönlünü diriltir, kör olan gözünü açar. Böylece onun mânevi karanlığı tamamen nur ve bakır gibi olan varlığı da altın olur. İç âlemi sonsuzlasın Bin türlü hikmet bahçeleri, ilim gülzarları, bilgi ve görgüyü bu iç âlemde bitirir. Huriler ve cennet köşkleri meydana getirir. Bu mürid şeyhinden böyle kerametler gördükten sonra o mürit şeyhin kendisine: "Sen, dün bunu yedin. Yarın şöyle yapacaksın" gibi gaipten haber vermesine hiç değer verir mi? Bu gibi kerametler zayıf olanlar içindir. Dünya ancak oyun ve eğlencedir. (Sûre:57, Ayet: 19). Dünyaya oyun derler. Çünkü çocukların oyunlarına benzer. Meselâ küçükler sokaklarda oynarken aralarından birini padişah, birini vezir, birini hâcip, (perdedar) birini tercüman yaparlar. Bu oyunları hakikaten almışlardır. Gereğini, ciddî olanını, görmemiş olsalardı bunları nasıl yapabilirlerdi? Şu halde her oyunun bir ciddîyi taklitten, her mecazın bir hakikatten, her katışığın bir saftan, her yalanın bir doğrudan meydana geldiği belli olur. Bir kimsenin, kalbi nakit zannedip kabul etmesi ümidiyle, daima kalbi nakit kokusuyla yaparlar. İnsanların doğru zannetmeleri için yalanı doğru kokusuyla söylerler. Âlemde, nakit olmasaydı muhakkak ki kalp da olmazdı; doğru söz olmasaydı kimse yalan söylemezdi. Akıllı olan, mecaz ve oyunu gördüğü zaman bunların ciddî ve hakikisi de olduğunu bilir. Ciddiye uyar ve onun için çalışır. Bu şekilde teferruattan esasa erişir ve gölgeden sahibini arayarak, gölgenin güzelliği ile aldanmış olmaz. Çünkü eğer senelerce gölgesi arkasında ok atarsan kuşu avlayamazsın. Ömür torbasında ok biter ve hiçbir şeye erişemezsin. Ağacı, güneşi, ayı, yıldızları suda görsen ve onları senelerce suda ararsan hiçbir zaman o ağaçtan meyve yiyemezsin, ona yaslanamazsın, vasıl olamazsın. Çünkü suda gördüğün o şey, onların aksi ve hayalidir. Bu âlemin varlığı, o âlemin aksi ve gölgesidir. Akıllılar bu âlemde, o âlemi aramışlar ve gölgeden, gölgeyi doğuran şeye doğru yürümüşlerdir. İşte, bunlar bu yüzden ölümsüz ve sonsuz olarak kaldılar ve kıymet biçilmeyecek kadar değerli hazinelere kavuştular ve cennet nimetlerinden yediler. Bunlar hakkında: Onların yemekleri daimîdir. (Sûre: 13, Ayet:35) buyrulmuştur. O âlemin bir gölgesi olan bu âleme âşık olanlar, ömürlerini sarf ettikleri halde, hiçbir şeye erişmeden ve hiçbir kazançları olmadan bu âlemden göçtüler. Dünya hayalden başka bir şey değildir. Fakat o hakikatte Hak’tır. Kim bu hakikati bilirse o, tarikatte eşi bulunmayan bir sâliktir. Hz. Sultan Veled (ks) - Maârif Allah daha iyisini bilir…  
HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.