Konya
°C
Yeni Meram
22.01.2015 13:54

İfade özgürlüğü vazgeçilmez bir değerdir

A+
A-
22.01.2015 13:54
0
9185
ABONE OL
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer, ifade özgürlüğünün vazgeçilmez bir değer olduğunu belirterek, "Aksi halde keyfi sınırlamalar basın ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldırır. İfade özgürlüğü ve tahammül çağrısını Türkiye olarak paylaştığımız Paris yürüyüşü ruhunu, ülkemiz içerisindeki tartışmalarda da yaşatmalıyız" dedi. Haluk Dinçer, TÜSİAD'ın 45. Genel Kurul Toplantısı'nda, Yönetim Kurulu Başkanlığının son günündeTÜSİAD üyelerine hitap etti. Dünyanın 2015 yılına iç acıcı haberlerle başlamadığını belirten Dinçer, tüm yaşananların arka planında dünyadaki ekonomik krizin ve buna bağlı siyasi dengesizliklerin rol oynadığını ifade etti. Dünya ekonomisinin 2008'de başlayan krizi geride bırakmayı başaramadığını anlatan Dinçer, "Pek çok ülkede enflasyon ciddi bir tehdit. Açıktan korumacılık yapılmıyor olsa da giderek tüm ülkeler dünya ticaret hacmini daraltan tedbirler alıyor" diye konuştu. Üstelik krizin yalnızca ekonomiyle sınırlı olmadığının, aynı zamanda ciddi bir siyasal meşruiyet krizinin de tetiklendiğinin giderek daha iyi anlaşıldığına işaret eden Dinçer, 2. Dünya Savaşı'ndan beri uluslararası ekonominin işlemesini sağlayan kurumsal yapının yeni koşullarda etkisiz kaldığını dile getirdi. Dinçer, bu anlamda dünyada yeni bir yönetişim sorunu yaşandığını vurgulayarak, "Dünya ekonomisinin ve siyasetinin yeni gerçeklerini ve güç kaymasını yansıtan yeni bir kurumsal yapı ve kurallara duyulan ihtiyacın gereği yerine getirilemedi. Geçmişin güçlü ülkeleri bu türden bir değişikliğe direniyor" ifadelerini kullandı. Yolsuzluk konusunun bu arayışlar çerçevesinde dünya gündeminde hak ettiği şekilde ve yoğunlukla tartışıldığına değinen Dinçer, bu nedenle Türkiye'nin bu yıl başkanlığını yapacağı G20'nin, son Avustralya zirvesinde yolsuzlukla mücadeleyi baş gündem maddesi haline getirdiğini söyledi. Diğer yandan kriz nedeniyle tüm ülkelerde vatandaşların yönetici sınıflara güvenlerini kaybettiğini belirten Dinçer, siyasette güç kazanan popülist hareketleri, yabancı düşmanlığından prim yapan siyasi söylemleri ve otoriterleşme yönelimini de bu mercekten görmek gerektiğini ifade etti. Geleceği şekillendirecek en önemli mesele sayılması gereken iklim değişikliği konusunda da inkarcılığın sonuna gelindiğine dikkati çeken Dinçer, "Geçen hafta yayınlanan bir rapora göre 2014, tarihte kayda geçen en sıcak yıldı. Bu veriler iklim değişikliği ve küresel ısınma konusunun ciddiyeti konusunda herkes açısından sarsıcı bir uyarı niteliğindedir. Üstelik bu konu artık ekonomik olduğu kadar bir güvenlik sorunu olarak da nitelendiriliyor. Küresel ısınmayı kontrol altına almayı beceremediğimiz takdirde büyük göç dalgaları, kuraklığın yol açtığı çaresizlik ve şiddetin arttığı bir dünya bizleri bekliyor olacak. Kuşkusuz bu konuda küresel düzeyde yapılacak çalışmalara iş dünyası mutlaka katkıda bulunmalı" değerlendirmesinde bulundu. "Toplumsal barışı destekleyen mesajlar ortaya çıkmalı" Dünyada şok etkisi yaratan Paris'teki terör eylemlerinin nedenleri ve sonuçları üzerinde kapsamlı bir tartışma başladığına değinen Dinçer, şunları kaydetti: "Paris katliamının laiklik ve ifade özgürlüğü fikirlerine saldırı boyutu taşıdığı görülüyor. Bu boyutuyla eylem, Avrupa'nın henüz başaramamış olduğu ama bir ideal olarak hedeflediği kültürel çeşitliliğe karşı bir saldırı niteliğindedir. Bir yanda Avrupa'da Müslüman topluluğun entegrasyonuna yönelik politikaların zaafları, öte yanda bu ortamın yarattığı sosyal ayrışmanın ağır faturasını ödeyen gençlerin aşırı akımların tuzağına düşmesini kolaylaştıran unsurlar mevcut. Bu unsurlar farklı kültürlerin barış ve saygı içinde bir arada yaşama temennilerinin gerçekleşmesini giderek daha zor hale sokmakta. Elbette terörizmin her türüyle kararlı bir şekilde mücadele edilmeli. Ne var ki sadece güvenlik tedbirleri alarak bu köklü sorunun üstesinden gelmek mümkün olamayacaktır. Mücadelenin başarılı olabilmesi için terörizme yol açan nedenlerin de iyi teşhis edilmesi ve giderilmesi gerekiyor." Haluk Dinçer, ifade özgürlüğünün vazgeçilmez bir değer olduğunu ve hangi hallerde sınırlanabileceğinin Türkiye'nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde tanımlandığını dile getirdi. Bir hukuk devletinde hangi söylem ve eylemlerin yasalarla tanımlanan sınırların ötesine geçip bir suç unsuru teşkil ettiğinin hukuk çerçevesinde değerlendirildiğini belirten Dinçer, "Aksi halde keyfi sınırlamalar basın ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldırır. İfade özgürlüğü ve tahammül çağrısını Türkiye olarak paylaştığımız Paris yürüyüşü ruhunu, ülkemiz içerisindeki tartışmalarda da yaşatmalıyız. Seçim atmosferinin yaklaştığı bugünlerde toplumsal barışı destekleyen mesajların yine ortaya çıkmasını bekliyoruz" ifadelerini kullandı. Bu noktada Türkiye'nin son gelişmeler ışığında kendi tarihinden edindiği deneyim ve birikimin önemine dikkati çeken Dinçer, Cumhuriyet döneminin kıymetini anlamayan veya anlamak istemeyenlerin bu deneyim ve birikimin kapsam ve derinliğini, dünya ve İslam tarihi açısından önemini yeterince incelemediklerine hükmedilebileceğini söyledi. Dinçer, Osmanlı İmparatorluğu'nun 200 yıl önce içinde bulunduğu derin krizden bir modernleşme politikası ve programıyla çıkma iradesi gösterdiğini belirterek, şöyle devam etti: "Bu bizim tarihsel deneyimimizin tanımlayıcı bir boyutudur. Osmanlı İmparatorluğu insanlık tarihinin en önemli siyasi ve kültürel etki kaynaklarından biridir. Fakat imparatorluğun sanayi devrimini yapamamış, çağdaş devlet sistemine, demokratik yurttaşlık toplumuna geçememiş dönemlerine özlem, anlamsız bir tutum olur. Cumhuriyet, Osmanlı'nın son döneminde yeşermeye başlayan çağdaşlaşma girişimlerinin ulus devlet, hukuk devleti ve demokrasiye geçiş boyutlarında devam ettirildiği bir dönemdir. Müspet ve menfi tüm gelişmeler bu geniş tarihsel açıdan hem doğru hem de zorunlu bir çerçeve içerisinde yaşandı. Bu bağlamda laikliğin, din ve siyasetin hatlarının ayrı tutulmasının, din ve vicdan özgürlüğünün ve kimsenin hayat tarzını başka toplum kesimlerine dayatmaması gerektiğinin önemini de demokratikleşmede mesafe katettikçe daha iyi anladık. Siyaset, insanların özel yaşamı ve ruhani dünyalarıyla ilgilenmez. Bunları ve özgürlükleri güvence altına alır. Bugün de eşit vatandaşlık, toplumsal cinsiyet eşitliği ve laiklik ilkelerine tüm gücümüzle sahip çıkmamız gerektiğine inanıyorum." "Demokrasi yeni bir sınamayla karşı karşıya" Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğini hedeflemesinin bu modernleşme projesinin somut bir evresi olarak benimsendiğini aktaran Dinçer, TÜSİAD'ın bu hedefin en tutarlı ve en aktif destekçilerinden biri olduğunu söyledi. "Ancak AB'nin temsil ettiği entegrasyon deneyimini beğenmemiz ve desteklememiz, projenin sorunlarını görmemize engel değil" diyen Dinçer, geçen yıl yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde pek çok ülkedeki ırkçı, yabancı düşmanı, hatta kimisi AB karşıtı aşırı sağ partilerin önemli bir ivme kazandığına işaret etti. Dinçer, "Kuşkusuz 21. Yüzyılda demokrasi yeni bir sınamayla karşı karşıya. Tüm çağdaş demokratik ülkeler için daha katılımcı, daha sağduyulu, daha cesur ve daha insan odaklı bir siyaset gerekiyor. Önümüzdeki dönem AB açısından evrensel ve kucaklayıcı değerlerin ön plana çıkaran anlayış ile daha içe kapalı anlayışın çatışması şeklinde geçecek. Bu zaman zarfında birlik ülkelerinde yaşayan Müslüman topluluklara ve vatandaşlara yönelik politikalar kadar bu toplulukların ve bireylerin tercihleri de hangi seçeneğin başarılı olacağını belirleyecek" yorumunu yaptı. Türkiye'nin kendi tarihsel deneyimine sadık kalarak bu mücadelenin yapıcı bir tarafı olabileceğini dile getiren Dinçer, "Bir yandan tüm inançların koruyucusu olması gereken laiklik ilkesine sahip çıkmalı, diğer yandan da kendi Avrupa projesini şekillendirerek AB ile yeni bir dil ve diyalog geliştirmelidir. Bunu yapabildiği ölçüde dünya siyasetinde kendi deneyim ve özgünlüğüne uygun bir konuma gelecektir" dedi. Haluk Dinçer, "Önümüzde AB ile ilişkilerde mevzuat uyumu, Gümrük Birliği'nin kapsamının hizmet ve tarıma genişletilmesi, başta kamu ihaleleri, sosyal politikalar, enerji ve rekabet olmak üzere yeni müzakere başlıklarının açılması ve Kıbrıs'ta cesur adımlarla çözüme ulaşılması gibi gündem maddeleri var" ifadelerini kullandı. TÜSİAD'ın üyesi olduğu Avrupa iş dünyasının örgütü BusinessEurope'un da Türkiye'nin AB ile müzakere sürecini desteklediğini ve ABD ile AB arasındaki Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTYO) anlaşması kapsamında yer almasını savunduğunu aktaran Dinçer, Transatlantik ortaklık konusunu Türkiye'de gündeme getiren ilk kurum olarak bunu takibe devam edeceklerini dile getirdi.
HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.