Şu sıralarda, büyük çoğunluk vatandaşımın, ülkemize en gerekli şeyin “iç barış” olduğunu kabul ettiğini tahmin ediyorum. Türkiyemiz’in yakın çevresi ve uzak çevresi tehlikelerle doldu, taşıyor. Bunlar biliniyor ama, satırbaşlarıyla gene de hatırlatalım.
Güneydoğumuz’da 33 yıl önce başlayan kanlı şakilik sürüyor, şehitler verilmeye devam ediliyor. Ayrıca bu isyanlarla uğraşmanın maliyetinin 200 milyar TL yi bulduğu ifade ediliyor. 900 Km lik kapı komşumuz Suriye parça parça işgal altında.Dünya liderleri, ABD ve Rusya’da ordalar. Mehmetçik’de işin içinde, sınırımızdan takriben 30 km güneyde El Bab’da olayları takip ediyor. Mezhep ve intikam savaşları güzelim Suriye’yi yaktı yıktı. Öteki komşu Irak Devlet’inde de karışıklık var. Mezhep sürtüşmeleri kanlı olaylar yaratıyor. Kuzey Irak’ta da Kürtler ayrı devlet (Kürdistan) kurup Irak’tan ayrılmak istiyorlar, bunun için eylülde halkoylaması yapacaklar. Türkiye ve İran dışında kimse buna karşı değil. İşin can alıcı noktası,müttefikimiz ABD de bunu dolaylı destekliyor ve hatta Türkiye düşmanı PKK ve PYD ye ağır-hafif silahlar veriyor. Öte yandan, bilinen o ki, Kürdistan kurulmasının ve ayrıca kuzey Suriye’de yeni Kürt Devletleri yaratmanın plancısı ABD dir. BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) de ABD nin, İsrail’in ve petrol-doğalgaz üretiminin güvenliği için geliştirdiği bir projedir. Şimdi düşünelim. Siyasal, ekonomik, askeri ve stratejik,uzun yıllardan müttefikiniz ABD düşmanlarınıza silah veriyor, onların devlet kurmalarına yardım ediyor. Bir ülke için (Türkiye’yi kastediyorum) bundan daha büyük bir tehlike ve vefasızlık olabilir mi? Bu yetmiyormuş gibi, uygarlık hedefi seçtiğimiz AB (Avrupa Birliği) Ülkeleri’yle de aramız bozuk. Bunlar, “Türkiye’de adalet bozuldu, demokrasi iyi işlemiyor, Erdoğan diktatör gibi.” Diyorlar, ve adeta 15 Temmuz darbe teşebbüsüne tam karşı çıkmadılar. Bunlarla da işimiz, ticaretimiz çok, 5 milyon Türk oralarda çalışıyor, Nato’da ortağız. Merkel, AB nin para yardımlarını keselim diyor, yerli tankımızın zırhlarını vermek istemiyor. Cumhurbaşkanı bu devletlere, bağırarak çok sert karşılık veriyor, ve gerginlik artıyor.
Değerli okuyucularım, kabaca çerçevesini çizdiğim şu tehlikelere bir bakınız, bir de, siyasal partilerimizin, gazetecilerimizin, tartışmacı uzmanlarımızın konuşmalarına bakınız. Taraflar birbirlerinin düşmanı gibi. İç barış, dayanışma, anlaşma, anlayış, çözüm üretme, siz de haklısınız demek gibi şeyleri hayal bile edemiyoruz. Devlet Başkanı, ana muhalefet başkanının adını telaffuz etmiyor, “o zat” diye bağırıyor. Öteki de ondan geri kalmıyor. Bu üslup ve hava alt siyasal katmanlara da aynen aksediyor. Büyük Atatürk ne demiş, önce “yurtta barış” sonra da “cihanda barış”. Yurdumuzda iç barışı acilen sağlamamız gerek. Çok inanarak ve bilerek söylüyorum ki, bu işi yapacak olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır. Başkan, her çeşit zeminde ve zamanda, konu ne olursa olsun, ana muhalefete çatmadan edemiyor ve bunu çok sert ve bağırarak yapıyor.Siyasal zarafete ve görevi icabı birleştirici üsluba hasretiz. İngiliz Avam Kamarasında konuşmacı Bn. Astor’u, Churchill sürekli rahatsız etmektedir. Bir ara der ki Bn. Astor ” seninle evli olsam, kahvene zehir koyar seni öldürürdüm.” Churchill de, “Ben de hiç tereddüt etmez o kahveyi içerdim.” Der. Saygılarımla. Tayyar Çimen