HAVALARDANDIR!

Tipik bir bahar ayı gibi geldi geçti 28 günlük Şubat. İki cemre gördük bu ayda. Birinci cemre 19-20 Şubat'ta havaya düşmüştü. İkinci cemre 26-27 Şubat'ta suya düştü. İkinci cemreyle birlikte, Şubat ayında neredeyse ceketsiz, kazaksız, sokaklara çıkmayı arzu etti insanlar. Nitekim, gençlerimiz, attılar ceketi, kazağı fırladılar dışarı! Üçüncü cemreye daha var! Üçüncü cemre 5-6 Mart'ta toprağa düşecek. Cemre dediğimiz o kor ateşlerin birer hafta arayla düşerek ilkbahar mevsiminin gelişini müjdeleyecek olmasını varın bekleyedurun. Cemrenin sonuncusu Mart ayına kaldıysa da, Mart ayı, eskilerin tabiriyle kazma kürek yaktıran haşmeti ve azametiyle, Balkanlardan gelen karlı-fırtınalı bir manzarayla, ben geliyorum dedi bile. 5-6 Mart gelene kadar eksi onlara düşmesi beklenen sıcaklıklar, kendini toparlar, geri adım atar mı bilemiyoruz. Mart ayı enteresan bir ay… Doğa takvimine göre bu ayda yok yok! Nasıl mı? 2 Mart: Ağaçlara su yürümesi, 6 Mart: Üçüncü cemrenin toprağa düşmesi, 6, 7 Mart: Kök ve gövdesi toprak içindeki bitkiler için uygun ekim günleri, 7 Mart: Bağ budama zamanı, 8 Mart: Çiçek ve şifalı otların bakımı ve ekimi için uygun gün, 9 Mart: Yeniay, 11 Mart: Kocakarı soğukları başlangıcı, 12 Mart: Husum Fırtınası, 22 Mart: Mart dokuzu fırtınası, 23 Mart: Dolunay, 31 Mart: Kırlangıç ve ebabillerin gelişi… “Takvimlere bakamıyorum/ Her düşen yaprak / Günleri, ayları, yılları hatırlatıyor” diye yazmışım bir tarihte… Şubat ayının sonunda, Mart’ın başında en güzel konu meteoroloji ve meteorolojik olaylar sevgili okurlar. Kimseye zararı yok meteorolojinin… Üstelik faydası anlatılamayacak kadar çok! Uyarıcılık görevini hakkıyla yapıyor, ikaz ediyor, aman ha soğuk geliyor, kar geliyor, rüzgar geliyor, ayaz geliyor sobalara dikkat diye defalarca duyuruyor, duyanlara, duymayanlara! Sevgili okurlar Bu havadan, sudan, cemreden, Mart’tan, Şubat’tan, kardan, yağmurdan muhabbet neyin nesi diyebilirsiniz… Havalardandır diyelim. ***** Bugünlerde, üzerimizde, belli-belirsiz, sebepsiz, kısmen psikolojik, kısmen duruma bağlı, bir ağırlık, bir isteksizlik var mı? Var diyenler! Havalardan mı diyorsunuz? Baş ağrılarından mı? Vara yoğa çalan telefonlardan mı? Marko Paşa tabiatlı, dert babası gibi birisi olduğunuzdan mı? Bahar yorgunluğundan mı? Aslında hepsi bahane... Bu ağırlığın, bu isteksizliğin tek bir nedeni var diyenler çoğunlukta! O ne mi? Maddiyat, maddi sıkıntı, maddi açmazlar…. Sanayicinin, ticaret erbabının, küçük esnafın bu yüzden ağzını bıçak açmıyor. Günlü kurtarma derdinde herkes. Köylü, çiftçi, dar ve sabit gelirli, emekli, asgari ücretli konuşmaya başladı mı, saatler geçiyor, bir bakmışsınız akşam olmuş. Dertler ne bitecek gibi, ne de eksilecek gibi duruyor! Borcuna sadık olanların sayısı bir hayli azalmış durumda diyor arkadaşlardan birisi. Sözünde duranları alnından öpmeli diyenleri dinliyorsunuz. İşletmelerde ücretler gecikmeli ödeniyor diyenlere kulak veren yok, her yer neredeyse aynı diyerekten. Sıkışıklık had safhalarda diye anlatılıyor. Kiracı kirasını zamanında ödeyemediği için, ayın sonuna kadar zaman istiyor. Çalışan ücretini parça parça alma durumunda… Esnaf borcunu tahsil edememenin sıkıntısını sancılı bir şekilde yaşıyor. Kredi kartlarının limitleri çoktan dolmuş, sahibine el insaf, bu kadar üstüme gelme der gibi bakıyor! İşsizlik rakamları, istatistikçilere, “ Yalancısın, yalancı” şarkısının sözlerini mırıldanıyor. Bu karışıklıkta, kim doğruyu söylüyor, kim gerçeğin etrafına yaklaşmadan turlar atıyor belli değil! Anlayacağınız, kimse kimseye doğruyu söylemiyor, söyleyemiyor. Kültürel hayatımız biteli çok olmuş… Konu-komşu ilişkilerimiz donma noktasında…. Hısım-akraba ziyaretleri sizlere ömür! Kimse kusura bakmasın, bunun adı yaşamaksa, yaşıyoruz diyenlerin o sözleri yankılanıyor cadde ve sokaklarda… Ne dersiniz? Havalardandır desek, haksız mıyız sevgili okurlar?