HAVALARDAN ÇIKTIK YOLA!

Bir zamanlar hava tahmin raporu sunan sunucu Hülya Uğur’un, “Havanız nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun” laflarının üzerinden yıllar geçti. Bizim havalarımız doların yükselmesi sonrasına dayanan zamlarla az biraz sisli, az biraz puslu, doların düşmesine ayak uyduramadığı için düşünceli bir halde Şehrimizin havası nasıl? Sabahları isten dumandan perişanız diyeceğiz… Hava kirliliği bildiğiniz gibi deyip geçecek birçoğumuz! Mazeret çok! Gerekçe aramadığınız kadar! Doğalgazı şehrin her tarafına ulaştıramadık. 2011 Nisan ayından itibaren Suriyeli sığınmacılar geldi. Bizim mevcut fakir-fukaramız artı Suriyeli sığınmacılar eşittir, tonlarca kömür! Nasıl iyi olacak şehrimizin havası? Kalın bir sis dumanının üzerimize çöktüğü şehrimizde, isten-sisten, dumandan geçilmiyor. Çare ne mi? Çere dediğiniz kavram biçare sevgili okurlar. Havası kirli, havası zehirli, zehir soluyan bir şehir olarak yolumuza devam ediyoruz. Çık çıkabilirsen işin içinden derler ya… Uzunca bir süredir Mahalli Çevre Kurulumuz çalışır! Geçmiş dönemlerde doğalgazcılarla, kömürcülerin savaşlarına sahne olmuştu şehrimiz. Atalarımızın dediği gibi “okta da var, yayda da var!” denilen bir durum bu hava kirliliği… Henüz işin içinden çıkılabilmiş değil. Şehrimiz sadece hava kirliliği ile uğraşsa iyi! Mesela görüntü kirliliği var! Şehrimizin görüntüsünü beğeniyor musunuz? Beğenen var, beğenmeyen var! Şöyle iyi diyen var! Eskiden daha kötüydü, şimdi ne var ki halinde diyenler var! Kentsel dönüşüm adına, savaş yıkıntılarını hatırlatan birbiri ardınca yıkılan mahalleler, şantiye olmaktan kurtulamayan alanlar, mekanlar, kazıla kazıla harap ve bitap hale gelen Alaeddin Tepesi gibi tepeler, Ucube resterasyonlar. Sonra, gürültü kirliliği var! Düğün-dernek, sünnet, v.b. toplu merasimlerde, aşırı gürültülü müzik çalınması Evlerde kullanılan TV ve müzik aletlerinin sesinin sonuna kadar açılması… Gereksiz yere, zevk için kornaya basılması Bina içerisinde kavgalar, münakaşalar, bağırmalar. Gürültünün, strese ve bir çok sinirsel hastalıklara yol açtığını sanım hemen hepimiz unutuyoruz. Hele birde bilgi kirliliği var ki, değmeyin gitsin. Gerçeklerin, doğruların, yalanlarla yoğrulan, yorumlarla boğulan, bulmaca ve bilmeceye döndürülen köşe kapmacalarla saklambaç oynatılan hale dönen bilginin doğruluğunu araya araya bir hal olmak işten değil. Kananlar, aldananlar, doğruyu bulduk diye avunanlar bizim dediğimiz doğru, şu dedi, bu dedi, yemin olsun filanca söyledi diye neredeyse üçten dokuza şart olsun demeye gelen iddialarla karşınıza geliyorlar. Gerçek bilgi nerelere saklanmış? Nerelere gizlenmiş? Kim doğru, kim gerçeğe yakın? Yada kim gerçeği söylüyor? Herkes imalı, herkes manalı, herkes kendince gizemli konuşuyor. Bilgi öylesine kirlenmiş ki, gerçek dosdoğru söylense dahi, inanmıyor hiç kimse, yalanların, kirli bilgilerin takdimi hoş olunca Tabela kirliliği konusunda ne diyorsunuz? Bir zamanlar, dilimize uygun olmayan bir tabela olsa, Söylemedik laf bırakmazdık. Bize hitap etmeyen, biz yansıtmayan dünya kadar tabela astık. Suriyeli sığınmacıların işgal ettiği sokak ve caddelerimizde aramadığınız ve sayamadığınız kadar Arapça tabela da bunlara eklenince, Şehrimizde muazzam bir tabela kirliliği ortaya çıktı. Tabela kirliliğinden şikayetçi olan var mı? Ortalarda yoklar! Dün o tabelaları eleştirenler, hayırdır nerelere kayboldunuz? Otopark kirliliği bu şehrin başının püsküllüsü. Şehirde araçların konulmadığı, bir cami avluları kaldı. Sokaklar sağlı-sollu doldu. Kaldırımlar deseniz, adı üstünde yaya kaldırımı, Lakin yaya geçemez, yaya yürüyemez, asfalttan yürüyün daha iyi , Sokak ve caddeler deseniz ful dolu. Bisiklet yollarının otoparka dönmesine pek az kaldı. Gördüğünüz gibi havalardan çıktık yola, hava kirliliği diye başladık, birde gördük ki, herkes halinden memnun, şikayet denen şey insanların dilinin ucunda! Kirlilik var mı? Ne münasebet efendim, ne münasebet!