Konya
°C
Yeni Meram

“GÖRMEDİM, DUYMADIM, BİLMİYORUM!”

“GÖRMEDİM, DUYMADIM, BİLMİYORUM!”-Erol Sunat-Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
09.07.2019 10:00
0
9313
ABONE OL
İnsanlara yardımcı olmak, çaresize çare bulmak, düşenin elinden tutup kaldırmak, aşılmaz dertlere sıkıntılara tam zamanında yetişmek, fakire-fukaraya, öksüz ve yetime kol-kanat germek üç günlük dünyada yapabileceğimiz en güzel şeyler. Ancak böyle davrananların sayısının çokta fazla olmadığını belirtelim. Ne yazıktır ki; Görmedim, duymadım, bilmiyorum gibi açmazlara, Bana ne… Bize ne… Öyle şeylerle hiç işim olmaz… Bana mı sordu? Gemisini kurtaran kaptan! Ekmek aslanın ağzında arkadaş! Ben işçi bulma kurumu filan mıyım? Gönder gitsin, akşama kadar herkesi dinlersek işimiz var! Gibi yaklaşımlarla sadece kendimizi, çıkarlarımızı ve menfaatlerimiz koruma ve kollama derdine düşmüşüz! Bizim kimseye bir faydamız dokunmayacak mı? Biz insanlığımızı, insani duygularımızı, yardımlaşma gibi, paylaşma ve bölüşme gibi güzel hasletlerimizi hangi ara kaybettik?   ***** Atalarımız “Zülfüyare dokunmadan geçmek” diye bir tabiri pek severlerdi.  Zülfüyare dokunulacak hallere de gelinmemeli, lakin, o haller zuhur ettiğinde de, zülfüyare dokunmak kaçınılmazsa, yapılacak başka bir şey kalmadı demektir diye de açıklama getirirlerdi. Günümüzde bu tabir “etliye, sütlüye karışmamak” şeklinde oldukça yaygın. Bugünden sonra, “Etliye de, sütlüye de karışacağız” diyenler olsa da, biz bu işin edebiyatını yapmanın zevkini ve keyfini kimselere bırakmaya niyetli değiliz! Mangalda kül bırakmayan sözlerin sahipleri olarak,  ahkam keserek,  nutuk çekerek, kürsüleri lafla parçalayarak, meydanları inim-inim inleterek,  bu işi yaşama biçimi haline getirmişler olarak kimse bizi yolumuzdan döndüremiyor! Laf taşımanın dayanılmaz cazibesi, dedikoduların hayatımızın bir parçası olması, fısıltı gazetesinin getirdiği yalan-yanlış ne varsa aynen kabullenişimiz, doğru ne-eğri ne, yalan ne-hakikatler ne üzerinde durmayışımız bizim handikabımız! Özür dilemeyi acizliğe, teşekkür etmeyi gurur ve kibre kurban etmişiz. Samimi olamıyoruz, içten davranamıyoruz, muhatabımız ne dese bir art niyet arama derdindeyiz! Hiçbir şeyden emin olamayanlar ne yapar? Eteklerine taş toplar! Anadolu şehirlerinin artık tipik bir karakteristiği olan bu yaklaşımı sürdürmeye devam ediyoruz! Yanlış olduğunu kendimize itiraf edemediğimiz, eleştirisini dahi kabullenemediğimiz, ben neden böyle bir yanlışta ısrar ediyorum desek de, yanlışımızdan dönemediğimiz, eteklerimizde taş biriktirerek geçirilen bir ömür! Gün olur lazım olur meselesine takmışız, takılmışız bir kere… Sözüm ona sırlarla dolu insanlar,  bildiklerini anlatamadan bu dünyadan ayrılanlar, imalı anlatımlarla neler bildikleri hakkında ip ucu vererek,  kendilerini çok şey bilen,  erişilmez, yanına varılmaz zannedenler, hep bu coğrafyada yaşadılar ve yaşamaya devam ediyorlar. İki kişinin bildiği sır, sır değildir dense de, can çıkar huy çıkmaz denmiş! Bu haller sadece insanlara zarar vermiyor, insanlara, şehirlere, şehirlerin gelişmelerine ve ilerlemelerine de zarar veriyor. Bilmece gibi,  her biri ayrı bir muamma olan, çözümü zor,  çözümü zor oldukça da keyiflenen, Beni kimse çözemez diye zevkten dört köşe olan,  onlar keyiflendikçe de,  boşa akıp giden yılların, haddi hesabı olmayan bir kısır döngünün nedense hiç hesaba katılmadığı, hesaba alınmadığı bir süreç yaşanıyor.   ***** Olan şehirlere ve o şehirler için gayret gösterenlere oluyor sevgili okurlar. Şehrin dinamiklerini harekete geçirecek olanların keyfinin çatmasını beklemek gibi bir keyfiyet nasıl olabilir? Şehrin ne kadar yarım kalan işi varsa, neden yürümediğini, merak etmiyor musunuz? Neden böyle diye sormayacak mısınız? Şehrin hali ahvali nasıl bir bakalım isterseniz! Şehrimiz; Yorgunluğu kabullenmiş görünümde,  isteksiz hali yüzüne vurmuş, mecalsiz, kolu-kanadı kırıklara dönmüş, her şeyi oluruna bırakmış, olsa da olur, olmasa da olur havalarına bürünmüş, coşkunun ne olduğunu unutmuş, heyecanını çıkmaz sokaklarda kaybetmiş, kılavuzlarını küstürmüş, Ufku olanları, şehrini sevenleri kenara almış, Kendini iyiden iyiye salmış, Neredeyse gün ışığında kandille kendine yol arayanlara dönmüş vaziyette. Gözü, kulağı Ankara’da… Nasıl yapalım? Nasıl uygun görüyorsunuz? Biz zaten onu arz etmek için geldiydik! Dursun diyorsanız dursun! Valla bizde öyle konuşmuştuk, kalp kalbe karşı derler, meğer aynen sizin düşündüklerinizi düşünmüşüz! Birileri farklı, değişik  bir şeyler yapmaya kalksa, söylese, niyetlense  hemen bir başkaları onu şikayete ve engellemeye gidiyor, sizin dediğinize karşı çıkılıyor, bunlar nasıl insanlar, ne danışma var, ne istişare diye kulplar takılarak!   ***** Söz ve müziği Turhan Taşan’a ait olan “Yıllar yorgun, ben yorgun! / Boşa geçmiş seneler” şarkısının dizeleri adeta şehrimizi anlatıyor. Taş toplamaktan, birbirimizi taşlamaktan, birbirimizi kollamaktan, imalı laflarla sataşmaktan, az biraz ileri gideni, öne fırlayanı, kendini göstereni, engellemek ve frenlemek için elimizden geleni ardına koymamaktan geri adım atmıyoruz. Bugün, Zülfüyare dokunma zamanı diyenler bakalım zülfüyare dokunacaklar mı? Bugün, etliye sütlüye artık karışacağız, kesin kararlıyız diyenler, bakalım  etliye-sütlüye karışmaya başlayacaklar mı? Hani anlatırlar ya… Atıp-tutan, mangalda kül bırakmayan biri başına topladığı kalabalığa karşı başlamış övünmeye. -Ben güçlü ve atlet gibi bir adamım. Halep’te bulunduğum sıralarda altmış arşın uzağa atlardım! Kalabalıktan insanlar! Hay maşşallah demişler, analar neler doğuruyor, helal olsun! Adam anlattıkça coşmuş, tam o sırada oradan geçen biri, adamın yanına yaklaşıp: -Yaa! Demiş,  helal olsun sana arkadaş, demek altmış arşın atladın ha! Haydi, atla da birde hepimiz görelim. Adamı sıkıntı basmış, kalabalık hadi demişler atla da herkes görsün senin ne yaman biri olduğunu! - Adam amma demiş ben Halep’te iken atlardım, burası Halep mi? Soruyu soran adam; -E… arkadaş demiş, Halep oradaysa arşın burada, Hadi atla da görelim? Daha da ne diyelim?   Mevzu bundan ibaret sevgili okurlar!
HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.