Konya
°C
Yeni Meram

Ene’den nahnu’ya.. (1)

Ene’den nahnu’ya.. (1) - Mustafa Afşin - Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
22.06.2016 04:21
0
6698
ABONE OL
İnsanın insan olma özü ve çekirdeği olan “ene”, fıtratın bir gereği olarak gerçek benlik olma aşamasında bütün duyguların birlik ve beraberliğini sağlarken, kemale doğru ilerleme yolunda da ciddi bir sürece girmiş oluyor. Elbette Yaratıcı’nın güç ve tasarrufunu kabul etmekle ipin göğüsleneceğini sanarak başka arayışların ve bu doğrultuda bir mücadelenin içinde olmamak doğru değil. Oysa her an öz benliğimizi sarsacak oluşumlarla karşı karşıya kalma ihtimalimiz büyük. Bizde nefis ve nefisle kesintisiz dirsek temasında bulunan şeytan olduktan sonra geleceğimizi güvencede görmek kendimizi tanımama anlamına gelir. Dünyada her şey bir süreç altında oluşur. Birden oluşan hiçbir şey yok. İnsana düşen yola koyulmak ve ilerlemektir. Kan ter içinde olmak, olmanın çilesini çekmek, batıp çıktıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi en dolu ümitlerle yeniden davranmak, yolculuk sürecinde karşılanması gereken kaçınılmaz sonuçlardır. Öyle ya yola girmeden ve yolculuk sürecine odaklanmadan yolculuk serüveni nasıl bitebilir? “Ben” yok “biz” var. Bu biz olmanın, yani bilinçli birliğin sloganıdır; ama slogan olarak asla kalmamalıdır. “Ene” yani ben, “nahnu” olmak zorundadır “ene”nin muhtemel kaymalarından kurtulmak için. Ama bu “ene” için öyle kolay değil. Bir süreç gereklidir; bir efor, bir gayret ve bir çile... “Benliğime, öz benliğime kavuştum” demekle olmuyor yalnızca. Bu dendiği anda zaten kavuşulmadığı anlaşılır. Olmak ya da olgunlaşmak dönemi uzun bir soluktur. Hz. Mevlana’nın dediği gibi “Hamdım. Piştim. Yandım” ilkesinin her basamağı süreci gerektiren birer aşamadır. Her aşamada kim bilir ne denli duygu yoğunlaşmaları yaşanır. Yanmak için, nefsin bütün çıkarlarından soyunmak için, Yaratıcı’nın yanında bir hiç olmak için kim bilir ne tökezlemeler, tökezlemelerden sonra nice çileler, nice gözyaşları, nice uykusuzluklar, nice sabırlar, nice ümitsizliklerden sonra ümit sabahında yeniden uyanmalardan geçilir! “Hamdım. Piştim. Yandım” dönemi bazen ömrün uzun dönemini, bazen da koca bir ömrü alabilir ve bazen de ele avuca hiçbir şey geçmeden, Allah korusun ki bir iflas yaşanabilir. Gerçek benliğimizle olmak, topluma karışmak “oldum” demek kadar kolay değildir. Öyle sözle olacak şey değildir Yaratıcı’nın karşısında kendimizi bir hiç görebilme noktasına gelmek. Bu olgu yakaya rozet takmak ve bir levhaya nakşetmekle hiç olmaz. “Ene”, yani “ben”, “nahnu” olmaya hazır olmadan, karışılan “nahnu” nun da bozucu bir unsuru olabilir. Fıtrat yolunda ilerlemeyen ve olması gerekeni yapmayan “ene”, her an egoya döneceğini hatırdan çıkarmamamız gerekir. Aksine bir ömür boyu yalancı ve uyduruk “ene”nin emrinde, kedinin elinde bir fare gibi oyuncak olabiliriz. Üstelik bunun farkına da varamayız. Egomuzun tutsağı oluruz. Onu her yerde ve her işte dinleriz. İsteklerini bir buyruk olarak kabul ederiz. Onun bize telkin ettiği hep yalnız kendine kulak vermek, başkalarının doğrularını dinlememektir, başka uyarılara kulak tıkamaktır. Aslında yalancı “ene” bir hapishanedir; kısır bir döngüdür, bir fasit dairedir, büyük bir çapsızlıktır ve sona doğru gözü kapalı gitmektir. Böylelikle hakikat adına hep yanlışlar yaparız. Çamuru misk ve amber sanıp yüzümüze süreriz. Bilincin dışında koyu gafleti yaşarız. Hal böyle olunca, gafil “ben”, kendi kabuğunu yırtıp “nahnu” nun o engin denizinde nasıl kulaç atabilir? Özgürlük bazında “ene” gerçek ene olabilmesi için gerekli şartlar vardır elbette. Son derece elverişsiz aile ortamında yetişen bir çocuktan sağlıklı bir “ene” yi beklemek elbette uzak bir ihtimaldir.  Sevgiden uzak korku ve baskı ile büyüyen bir çocuk, “nahnu” bilinciyle kurulan toplumun özgür insanı olamaz. Bu güzel konu hakkında yazımıza yarın devam edeceğiz. Mutlu günler..
HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.