Dünyanın Başkenti İstanbul

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer. Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer. Yahya Kemal'in dizelerinden başlayalım İstanbul’u ve Fethi anlatmaya. Uğruna, kitaplar, şiirler, romanlar efsaneler neler yazmak isterseniz yazabilirsiniz. Ucu açık, uçsuz bucaksız bir deryadır. Hz. Peygamberin(sav) mübarek dudaklarından okunur, İstanbul kutsallığı. Eyüp Sultan Hazretlerinin şehadetinde yaşanır İstanbul, Fatih'in azmiyle, zekasıyla mührü vurulur İstanbul'a... Dünya tozlu tarihi sayısız devlete ev sahipliği yapmış, insanlığın nabzı attığı sürece bir o kadar daha devleti, hükümdarı ve şehri yazmaya devam edecektir. Bir devleti, bir hükümdarı ve bir şehri düşünün ki ortaya 1453 tarihi çıksın. Osmanlı Devleti, II.Mehmet ve İstanbul. İnanılmaz, tüyleri diken diken eden üçlü. Daha çocukluğunda bir hedefe başını, gövdesini feda etmeye hazırdı “Büyük Türk” yaşıtlarından ve asırlardan farklı bir zekası, keskin inancı ve sarsılmaz bir cesareti vardı. Babası II.Murat dedesi, Bayezid döneminde fethedilemeyen, diğer dünya devletlerinin sürekli isteyip alamadığı, yarenlik edemediği bir şehirdi İstanbul. Tahtta çıkar çıkmaz senelerdir hayalini kurduğu belki de her gece kuşatmasını yaptığı fetih planını pratiğe yani hayata dönüştürme imkanı gelmişti. Önceki padişahlık döneminde güçlü bir iktidara sahip değilken ve Çandarlı Halil'in yoğun baskısı altındayken bunu yapabilmek oldukça zordu. Üstüne üstlük yıllardır yoğun bir savunma bloğu kuran Bizans’ın kalbine inmek şüphesiz bir delilik gibi görünüyordu. Fetih hareketleri başlamış, tarihte eşi benzeri olmayan büyük topların projeleri Fatih tarafından çizilmiş, yine büyük bir donanma kurulmuş seferin olgunlaşması için her şey düşünülmüştü. Osmanlı Devleti uzun yıllardır uğraştığı Bizans budalasının eceli olmaya geliyordu. Nitekim harekat başlamış fakat bir türlü surlarda ya da Bizans savunmasına karşı başarı ortaya çıkmamaktaydı. Ordu içerisinde ve seyfiye kadrosunda çatlak sesler, seferin büyük hezeyana doğru döndüğü söylemleri gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Uzun uzadıya teferruatlardan bahsetmeyeceğim. Ak Şeyhin (Akşemseddin) diğer Lala Paşalarında manevi destekleri, Fatih’in yolundan dönmeyeceğine kesin bir işaretti. Gemilerin, Beşiktaş üzerinden Haliç’e indirilmesi, şahi toplarının ölüm kusması, Bizans’ı köşeye sıkıştırmıştı. 29 Mayıs tam da bugün yapılan büyük taarruz etkisini göstermiş ve İstanbul surlarında Osmanlı sancakları dalgalanmaya başlamıştı. Saygıyı hak eden bir diğer taraf şüphesiz Bizans imparatoru ve askerleri olacaktı. Son zamana kadar şehirlerini savunmuş ve dünyanın en önemli savunma savaşını icra etmişlerdir. II. Mehmet tarihe adını Fatih olarak yazdırmış ve alınamaz denilen şehri yaklaşık bir buçuk ay gibi bir sürede ele geçirmişti. Böylece Osmanlı Devleti tartışılmasız dünyanın süper gücü konumuna gelecekti. Yıl 2019. Yeni dünya düzeninde İstanbul yine çok kritik bir konumda. Hem ülkenin iç meselesinde önemli yeri taşımakta hem de Hiristiyan aleminin içinde kalan bir yara durumunda. Bir kere geldiler ve geldikleri gibi gittiler. Tekrar gelecekleri günlerin hazırlığı içinde sinsice bekliyorlar. İstanbul, bizlere Hz. Peygamberin sözünden kalan sadık bir diyar. İstanbul, bizlere Fatih’in mirası, İstanbul, Ulubatlı Hasan’ın birçok şehidin ve boğazdaki manevi bekçilerin yadigarı. Tarihteki en önemli fetihlerden biri olan Istanbul fethinin yıl dönümünün mübarek olması dileğiyle. Unutmadan ifade etmeliyiz ki İstanbul ne zulüm 1453’te başladı diyenlere ne de emperyalist devletlerin masalarında meze olmayacak derecede bizim için önemli. Önümüzdeki hafta gazetemizin faaliyette bulunmayacağı için köse yazımıza bir haftalık ara vereceğimizi de söyleyerek bütün okurlarımıza güzel bir bayram geçirmelerini temenni ederim. Allah'ın tüm Türk ve İslam diyarlarını ilelebet özgür ve refah kılması ümidiyle...