Konya
°C
Yeni Meram

Cumhuriyet Kadınları ve Kazanımları

Cumhuriyet Kadınları ve Kazanımları - Rıdvan Bülbül - Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
15.05.2017 05:26
0
2898
ABONE OL
■ Türk budur: Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.(Atatürk)    ■ Türkiye Türklerindir. (Atatürk) ... Ne zaman kadın sorunları ele alınsa Duygu Asena ile özdeşleyen “Kadının adı yok” yok yapıtını anımsarım.  Değişik evre ve koşullarda birkaç kez okuduğum yapıtta altlarını kalın çizgiler attığım  cümleleri yorumlar, değerlendirmeye  çalışırım. Her anne de kadın olduğundan konuyu değişik koşullarda bir kez daha irdelemek isterim. İfade  edeyim ki, geçmiş dönemlerde adı yoktu ama bugün var. Ülke koşullarında her alanda kadınlarımızı çalışır görmek onur ve mutluluk veriyor. Kadınlarımız  Cumhuriyetle çeşitli kazanımlar elde etti. ... Feminist yazar Duygu Asena “Kadının Adı Yok” adlı romanında  kadının kimlik arayışını konu edinir.ilk kez 1987’de  yılında yayımlandığında kırk bin baskı yapmıştı. O dönemde Türk edebiyatında kadın teması belli kalıplar, klişelerde sunulurdu. Kadının bastırılmışlığını ilk defa bu kadar yüksek sesle söyleyen birisi çıkmıştı. Yazdıkları çoğu kadının içinde bulunduğu durumun özetiydi aslında. ... Duygu Asena,9 Nisan 1946 yılında  doğdu, İstanbul Üniversitesi Pedagoji Bölümü’nü bitirdi. İlk kitabı “Kadının Adı Yok”la adını duyuran Duygu Asena, geniş bir okur kitlesine ulaştı. Ancak “Kadının Adı Yok”, 1998’de müstehcen bulunarak yasaklandı. Yayınına 2 yıllık dava süreci sonunda izin verilen kitap, yönetmen Atıf Yılmaz tarafından filme alındı. Asena’nın diğer kitapları ise, “Aslında Aşk da Yok”, “Kahramanlar Hep Erkek”, “Aynada Aşk Vardı”, “Paramparça” bulunuyor. ... ■ Afrika’da bir kabilede kadınlara ad verilmiyor. Aynı giyiniyor, aynı saç stiline sahipler. Sanki aynı kalıptan çıkmışlar gibi. Birbirini ancak kokularıyla tanıyorlar. Bu örneğe göre başta biz ve çoğu ülkeler kadın erkek eşitliğinde mesafe almış sayılırız. Ülkemizde kadın erkek eşitliğine seçme ve seçilme açısından yaklaşacağım; ■ 1930’larda, Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınların siyasi haklarını kazanması için gerekli yasaların çıkarılmasını ifade eder. Kadınların siyasal yaşamda seçme ve seçilme hakkını elde etmesi; toplumsal düzenimizde gerçekleşen devrimleri’nden biri ve en önemlilerindendir. Bu bağlamda 1930 yılından itibaren çıkarılan yasarla önce Belediye seçimlerine katılma, muhtar olma ihtiyar meclislerine seçilme hakkı tanınan kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakları, 5 Aralık 1934’de Anayasa ve Seçim Kanunu’ndaki değişikliği ile tanındı. ■ Kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve aday olma hakkı 3 Nisan 1930'da Belediye Yasasıyla gerçekleştirildi. ■ Kadınlar siyasal haklarını ilk kez 1930 yılındaki Belediye seçimlerinde kullandılar. Seçimler, Eylül başından Ekim’in 20’sine kadar sürdü. Şehir meclislerine girebilen kadınlar arasında İzmir seçimlerinde Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF)’nın iki kadın adayı olan Hasane Nalan ve Benal Nevzat Hanımlarla İstanbul seçimlerinde CHF adayı Rana Sani Yaver (Eminönü), Seniye İsmail Hanım (Beykoz), Ayşe Remzi Hanım (Beyoğlu), Nakiye (Beyoğlu), Latife Bekir (Beyoğlu) Hanımlar yer aldı. ■ Köy Kanunu'nun 20.Md. değiştirilmesine dair 26 Ekim 1933 tarihli ve 2329 sayılı kanunun çıkarılmasıyla; kadınlara köy muhtar ve heyetlerine seçilme hakkı verildi. ■ Aydın'ın Çine ilçesine bağlı Demirdere köyünde (Bugünkü Karpuzlu ilçesi) yaklaşık 500 oy alarak seçimi kazanan Gül Esin, T.C nin ilk kadın muhtarı oldu. ■ Türkiye’deki kadınlar milletvekili olabilmek için ilk adımı 1923’te atmışlardı. Bu adım, kadınların 1923 yılında Nezihe Muhiddin önderliğinde ilk kadın partisi “Kadınlar Halk Fırkası”nı kurma isteğidir. Ancak 1909 Seçim Kanunu nedeniyle parti kurma girişimi, Kadınlar Halk Fırkası’nın Türk Kadınlar Birliği adlı derneğe dönüşmesi ile sonuçlandı. ■ 1924 anayasası hazırlanırken kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip olması gündeme geldi. Ancak TBMM genel kurulunda hakkın yalnız erkeklere tanınması benimsendiğinden kadınlar siyasal haklar sağlayamadılar. Gerekli yasal değişiklik 1934 yılında Başbakan İsmet İnönü ve 191 milletvekilinin sunduğu Anayasa ve Seçim Kanununda değişiklik yapılmasını öngören yasa önerisi sonucu gerçekleşti. Öneri, 5 Aralık 1934’te Mecliste görüşüldü. Yapılan oylamada, 317 üyeli Meclis'te, oylamaya katılan 258 milletvekilinin tamamının oyuyla değişiklik önerisi kabul edildi. ■ Anayasanın 10. ve 11. Maddelerinde yapılan değişiklikle kadınlara 22 yaşında seçme, 30 yaşında seçilme hakkı verildi. Anayasa değişiklikleriyle İntibah-ı Mebusan Kanunu 11 Aralık 1934’de yapılan yeni düzenlemelerle anayasada tanınan haklar seçim kanunuyla da güçlendirildi. Kadınların katıldığı ilk genel seçimler Şubat 1935 yılında yapıldı ve17 kadın milletvekili TBMM’ye girdi. 1936 yılı başında boşalan milletvekillikleri için yapılan ara seçiminde öğretmen Hatice Özgenel’in Çankırı’dan seçilmesiyle Meclisteki Milletvekili sayısı 18’e çıktı. Nereden nereye? Buna da şükür! ...      Atatürk ve Kadınlarımı;   Türk kadını dünyanın en münevver, en faziletli ve en ağır kadını olmalıdır. Ağır siklette değil, ahlakta, fazilette ağır, vakur bir kadın olmalıdır. Türk kadınının vazifesi, Türk’ü zihniyetiyle, azmiyle muhafaza ve müdafaaya kadir nesiller yetiştirmektir.    ■ Milletin menbaı, hayat-ı içtimaiyenin esası olan kadın, ancak faziletkâr olursa vazifesini ifa edebilir. Herhalde kadın çok yüksek olmalıdır. Burada Fikret merhumun cümlece malum olan bir sözünü hatırlatırım: ‘Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer".    ■ Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şeyi kadın ve erkek beraber olarak ilim ve kültür edinmeleridir. Kadın ve erkek, bu ilim ve kültürü aramak ve nerede olursa oraya gitmek ve onunla dolu olma zorundadır. İslam ve Türk tarihi tetkik edilirse görülür ki bugün kendimizi bir türlü kayıtları bağlı zannettiğimiz şeyler yoktur. Türk sosyal hayatında kadınlar ilim, kültür ve diğer hususlarda erkeklerden katiyen geri kalmamışlar, belki daha ileriye gitmişlerdir. ■ Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim. ■ İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin. ■ Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve kesinlikle emin olanlardanım. ■ Bizce: Türkiye Cumhuriyet anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en muhterem mevkide, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir mevcudiyettir. ■ Türkiye Cumhuriyetinin esas düşüncesi, kadınları değil, erkekleri de savaş meydanına götürmemektir. Fakat Türk Milleti'nin yüksek varlığına, herhangi taraftan olursa olsun, ilişildiği zaman,  işte o vakit Türk kadınları Türk erkeklerinin bulunduğu yerde hazır ve gözleyici ve faal olacaklardır. ■ Kadının en büyük vazifesi analıktır. İlk terbiye verilen yerin, ana kucağı olduğu düşünülürse bu vazifenin ehemmiyeti lâyıkıyla anlaşılır. Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya karar vermiştir.  Bugünün gereçlerinden biri de kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir.  Bu sebeple kadınlarımız da âlim ve teknik bilgi sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün tahsil derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı ve koruyucusu olacaklardır. ■ Bir toplum, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Kaabil midir ki bir kütlenin bir parçasını ilerletelim, diğerine müsamaha edelim de kütlenin hepsi yükselme şerefine erişebilsin? Mümkün müdür ki bir topluluğun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? ■ Ey kahraman Türk kadını, sen omuzlar üzerinde göklere yükselmeye lâyıksın. ■  Kimse inkâr edemez ki, bu harpte ve ondan evvelki harplerde milletin hayat kabiliyetini tutan hep kadınlarımızdır. ■  Çift süren, tarlayı eken, ormandan odun ve keresteyi getiren, mahsulleri pazara götürerek paraya çeviren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bunlarla beraber sırtıyla, kağnısı ile kucağındaki yavrusuyla, yağmur demeyip cephenin mühimmatını taşıyan hep onlar, hep o ilâhi Anadolu kadınları olmuştu. --- Konu Türk kadını olunca, Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanımdan satırbaşı. Zübeyde Hanım 1857 yılında Selanik'te doğdu. Orta Anadolu'dan göç edip  (Çoğu kaynaklar göçün Konya ya da yakınlarından olduğunu not düşüyor.) Selanik'in batısında Arnavutluk sınırına yerleştirilen yörüklerden Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağa'nın kızıdır.  Selanik'te Gümrük Muhafaza Teşkilatı'nda memur olan Ali Rıza Efendi ile evliliğinden beş çocuk sahibi oldu. Fatma ve Ömer'i daha küçükken kaybetti. 1888 yılında Mustafa ilkokuldayken kocasını da kaybeden Zübeyde Hanım, zaman zaman çocukları ile birlikte kardeşi Hüseyin Ağa'nın çiftliğine giderdi. Bu sırada, Atatürk'ün ifadesiyle; iyi kalpli insan olan Ragıp Bey'le evlendi. Kızlarından Naciye de çok yaşamadı. Balkan harbinden sonra, birçok Türk ailesi gibi, kızı Makbule ile birlikte Selanik'ten göç etti ve İstanbul'a gelerek Beşiktaş- Akaretler'de bir eve yerleşti. Milli Mücadele yıllarında Ankara'ya gelen Zübeyde Hanım, 1919'da ayrılmak zorunda kaldığı oğlunu, yıllar sonra Ankara'da yeni Cumhuriyetin kurucusu olarak gördü; 14 Ocak 1923'te tedavi amacıyla gittiği İzmir'de 66 yaşında yaşama veda etti. Karşıyaka'da Osman Paşa Parkı'nın girişindeki "Anıt Mezar"da yatıyor.  Mekânı cennet olsun... --- Kıssadan hisse olsun diye bir anı; Kurtuluş Savaşı sürecinde  Zübeyde hanım oğlu Atatürk’e bir telgraf çeker;     “Oğlum Mustafa paramız bitti.” Yaveri Salih Bozok, Atatürk’e sorar;     “ Elimizdeki paradan gönderilim mi?” “Hayır, elimizdeki para b millete aittir milli mücadele parasıdır. Evdeki halıları ve kilimleri satsınlar.”
HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.