Bilindiği gibi, Türkiye 24 Haziran 2018 Genel Seçimleri ile, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçti. Eski sistem (parlamenter sistem) ortadan kalktı, dolayısıyla da başbakanlık tarihe karışmış oldu.
Yeni sisteme göre, icranın başında artık cumhurbaşkanı bulunacak. Hükümeti o, istediği şekilde kuracak ve hükümetin TBMM den güvenoyu alması şartı olmayacak. Bakanlar yalnızca cumhurbaşkanına karşı sorumlu olarak çalışacaklar. Bütün bunlar geçen zaman içinde gerçekleştirildi. Türkiye bugün bu sistemle yönetiliyor.
Şu anda Türkiye’de, Cumhurbaşkanı icranın başı, aynı zamanda devletin başı ve aynı zamanda ait olduğu siyasi partinin başı.
Öte yanda, ülkenin yürürlükteki bir anayasası var. Orada, cumhurbaşkanının görev, yetki ve sorumlulukları belirtilmiş. Cumhurbaşkanının yemin metnine bir göz atmak bile bize, bu konuda açık bilgi veriyor. Yemin metninden, “..…demokrasiye, Atatürk ilke ve inkilaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma…..Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma , Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda , namusum ve şerefim üzerine and içerim.”
Yeni sisteme göre, hızla hükümetini kuran cumhurbaşkanı 8 aydan beri icraatını sürdürüyor. Her zeminde ve her zamanda yaptığı konuşmalarda, Sayın Cumhurbaşkanı, muhalefet partilerine sert çıkışlar yapıyor. Yakında (31 Mart 2019) belediye seçimleri yapılacak. Bu sebeple, Sayın Cumhurbaşkanı yollara düştü. Meydanlarda mitingler yapıyor, partisine oy verilmesini istiyor. Muhalefet partilerini yerden yere vuruyor. Ana muhalefet partisini kastederek, “bu parti pisliktir, bu parti çöplüktür” diyerek ağır sözler söyleyebiliyor.
Sükunetle ve sühuletle düşününüyorum da, şu kıyaslamayı yapmaktan kendimi alamıyorum. Bir yanda,”…..üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma, Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine and içerim.” Diye yemin edeceksiniz, öte yanda meydanlarda, ana muhalefet pisliktir, çöplüktür diyeceksiniz.
Bu açık tenakuzu, daha doğrusu anayasaya aykırılığı, nasıl oluyor da Türkiye’nin aydın ve yetkin kişileri ve kurumları tevekkülle karşılayıp susuyorlar. Örnek verecek olursak: Nerede üniversitelerimiz? Nerede sivil toplum kuruluşlarımız? Nerede hukukcularımız ve profesör olmuş ilim adamlarımız? TV açık oturumlarında, birbirlerinin sözlerini keserek, birbirlerini dinlemeyerek, makinalı tüfek gibi konuşan profesörlerimiz bu en yüksek seviyedeki yasa ihlaline neden hiç değinmezler. Bunların arasında rektörlük görevi de yapan bir muhterem profesör var ki, konuşmalarını dinlerken, iktidar partisinin ilçe başkanı sanırsınız. Böylelerinden ne beklersiniz!
Bütün bunları, geri kalmış bir ülkenin yaşadığı niteliksiz siyasal hayatın tezahürleri olarak mı kabul edeceğiz? Ben bunu kabul etmiyorum ve sessiz kalan, yukarda saydığım kişi ve kuruluşları kınıyorum. Saygılarımla.