Erişti nev-bahar eyyâmı, açıldı gül-i gülşen
Çerâğan vakti geldi lâlezârın dîdesi rûşen
Çemenler döndü rûy-i yâre reng-i lâle vü gülden
Çerâğan vakti geldi lâlezârın dîdesi rûşen
Açıldı dilberin ruhsârı gibi lâleler güller
Yakıştı zülf-i hûban-veş zemîne saçlı sünbüller
Nevâsâz olmada bin şevk ile âşüfte bülbüller
Çerâğan vakti geldi lâlezârın dîdesi Rûşen
Sözlük, nevbahâr: ilkbahar, eyyâm: günler gülşen: gül bahçesi çerağan: mum gibi yanan, parıldayan; kandil, ışık; donanma şenlikleri
lalezâr: lale yetiştirilen yer, lale bahçesi
dîdeler rûşen: gözün aydın çemen: çimen
rû(y): yüz, çehre, sima yâr: âşık olunan kişi; sevgili dilber: çok güzel, alımlı (kadın)
ruhsâr: yanak zûlüf: yüzün her iki yanından sarkan saç lülesi; sevgilinin saçı hûbân: güzeller, iyiler zemîn: yeryüzü, dünya. nevâ: ses, ahenk, nağme; kuvvet, zenginlik; kısmet, nasip şevk: sevinç, neşe; heves âşüfte: tutkun, çılgınca seven (kişi); (kadın için) fettan, çekici
Güfte: Nedim Beste: Arif Sâmi Toker
Makam: Nihâvend Usûl: Semâî
***
İlk bahar da güzel; yeter ki, adınız adresiniz yolunuz, yordamınız bahar olsun. İlkbahar da son bahar da şiirsel... Dizeler ve dizeler..
İlkbahar sevginin tavan yapması, umut, mutluluk, sevinç , vuslat demek en çok. En çok göz-göze; diz-dize demek...
Aşk sesi, su sesi, kuş sesi, ilkbahar.
İlkbahar, nice tomurcuk sevgilerin çiçeğe durduğu gözü kara delikanlı mevsim..
....
Baharla gelen aşk;
Nice sevdalı geceler dizinde
Sabaha kadar uyuttu sevdiğim.
Bana ne delilik ettiyse öyle
Bahar geceleri etti sevdiğim.
Bilmediğim tepelerde gün ışır
Kim bilir mevsimler nasıl değişir?.
Gurbet tiril tiril içimde üşür
Umut rüzgâr rüzgâr gitti sevdiğim.
Hayra çıkacağı yok düşlerin
Yabancısı olamam yokuşların
Baharda hani eylül bakışların
Dudaklarımda kilitti sevdiğim.
Saçlarım dağınık, gönlüm kederde
Gözüm ağlamaklı ikide birde
El ele verdiğimiz bahçelerde
Gülüşün bulut buluttu, sevdiğim.
Gökyüzü Mahallesi- A.Rıdvan Bülbül)
....
Nedim de Lale Divan şairlerinden. Söz konusu dönem şairlerinin ürettiği şiirlerinde
kırmızı rengi ile sevgilinin yanağı ve aşığın gözyaşları laleye benzetilir. Lâlenin ortasında siyahlık sevgilinin yanaklarına özenme ve onu kıskanma dolayısıyla bağrında meydana gelmiş bir yara, dağlama olur. Ciğeri kan olmak, bağrı yanmak, pürhun olmak vs. bu nedenle kullanılır. Ortasındaki karalığı ile lale, üzerinde ben olan bir yanaktır. Sevgilinin yanağı ve aşığın gözyaşları laleden daha kırmızıdır. Divan şairinin sözünü ettiği lale, çok zaman şakayık denilen gelincik lalesidir. Bazan lalenin Numani denilen ve dağlarda yetişen cinsi de söz konusu edilir. Bugün biz bu çiçeğe gelincik diyoruz. Lale-i numan ve şakayık-ı numaniye, budur. Bahar, lale devri olarak nitelenir. Nedim’in yaşadığı Lale Devri ise Cumhuriyet’ten sonra ortaya çıkmış bir tabirdir. İran mitolojisine göre yıldırım, yaprağın üstündeki çiğ tanesine düşmüş, çiğ tanesi ve yaprak alev alarak donmuş, lale de böylece ortaya çıkmıştır. Lale’nin ortasındaki karanlık da yıldırım yanığı imiş. Lale, yabani bir çiçek oluşu, çabuk solması, suya ihtiyaç duyması vs. özellikleriyle şiirde çok sözü edilen bir çiçektir. Genellikle bahçe çiftlerinin kenarında bitmesi, onu miskin sıfatıyla anmaya neden olur. Tabii bu sıfatta, bağrının yanık olmasıyla ilgilidir.
Halkı avutmanın en değişik örneklerinden biri de; “Lale devri” denen, 23’üncü Padişah III. Ahmet döneminde 1730’da yaşanmıştı.
III. Ahmet’in, Sadabad Kasrı’ndaki görkemli eğlenceleriyle birlikte, Osmanlı tarihinde de yeni bir dönem başlamıştı; İstanbul artık yaşamasını ve eğlenmesini öğreniyordu.
Her yer lale bahçeleriyle donanmıştı. Baharla yaz aylarındaki Çırağan sefalarının gecelerine, zamanın ünlü ozanlarıyla musikişinasları katılır, kaplumbağaların üstüne dikilmiş yüzlerce kıpırtılı mumun titrek ışıkları içinde, perisel masallar yaşanırdı.
Kışın ise ağırlık, helva sohbetlerine kayardı.
Rus Çarı Büyük yahut Deli Petro, Tebriz’i ele geçirmişti. Bundan yüreklenen İranlılar da, Osmanlı hudutlarında saldırıya geçmişlerdi.
III. Ahmet, yeni savaşlara girmenin, astarı yüzünden pahalıya mal olacağına inanıyordu.
Savaşa gitmeye tümden boş veriyormuş gibi görünmek hoş değildi. Halk öfkelenebilirdi.
Tarihte kimsenin aklına gelmemiş bir iş yapıldı. Savaşa gitmeden, savaşa çıkıyormuş gibi görkemli bir tiyatro hazırlandı.
Parlak bir savaş alayıyla Üsküdar’a geçildi. Bu sırada bütün donanma da kıyı boyunca Boğaz’a doğru açılıyordu. Bu geçit töreni 4 saat sürdü. Üsküdar’da halkı kandırmak için, her türlü önlem alınmıştı.
....
Cümbüşüne başladı yıldızlar gökyüzünde
Karları eridi Takkeli Dağın.
Beni yaşamaya bağlıyor sımsıkı
Yeşil yeşil gülmesi toprağın.
El etseniz avucunuzda yıldızlar
Hem içiniz gün kadar aydınlık.
Sonra rüzgâr esiyor kardeşim
Bir ılık, bir ılık.
Yol derseniz kısalmaya hazır
Gurbet aradan kalkar isterseniz.
Yem olma korkusu yok balıklarda,
İyiliklerin annesi deniz.
Erkek karınca dişisiyle sarmaş dolaş,
Bütün sevgiler ulu mavilikte.
Bu mevsim Tanrının nasibi bol
Kırlangıç da memnun, böcek de.
(Gökyüzü Mahallesi- A.Rıdvan Bülbül)