“Çanakkale içinde aynalı çarşı
Ana ben gidiyom düşmana karşı
Of gençliğim eyvah.
Çanakkale içinde bir uzun selvi
Kimimiz nişanlı kimimiz evli
Of gençliğim eyvah”
***
Çanakkale Cephesi I. Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletleri’nin saldırısı sonucu açılmış bir cepheydi. Dünya tarihinde kanlı savaşlarının yapıldığı bu cephede Türk ordusu olağanüstü başarı gösterdi, onlarca şehit vermesine karşın düşmanın geçidini engelledi.
İngiliz savaş gemileri, 18 Mart 1915’de Nusret Mayın gemisi ile bir gece önce gizlice döşenen mayınlara çarpınca da Boğazın derinliklerine gömüldü.
Mustafa Kemal, Anafartalar, Arıburnu, Conkbayırı ve Kilitbahir’de düşmanı yenerek önemli başarılar elde etti, tarihi emrini verdi; “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum”
---
“Çanakkale üstünü duman bürüdü
On üçüncü fırka harbe yürüdü
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde toplar kuruldu
Vay bizim uşaklar orda vuruldu
Of gençliğim eyvah.”
---
Özetlemek gerekirse Çanakkale Savaşları, 1915–1916 yılları arasındaki Gelibolu Yarımadasında Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir.
İhtilaf Devletleri Osmanlıların Başkent’i İstanbul’u alarak, sonuçta İstanbul- Çanakkale Boğazlarının denetimini ele geçirmek istiyor,
Bu bağlamda kontrolünü geçirmek, Rusya ile güvenli bir erzak tedarik ve askeri ikmal yolu açmak uğraşısı içindeydiler. Temel Amaçları İstanbul’u alıp Almanya’nın müttefiklerinden birini savaş dışı bırakmak, İttifak Devletlerini zayıflatmak ve ilk hedef olarak da Çanakkale Boğazı'na yönelikti. Ancak saldırıları başarısız olunca geri çekilmek zorunda kaldılar. Kara ve Deniz Savaşı sonucunda iki taraf ağır kayıplar verdi. Almanya’ nın Rusya'ya savaş ilan ettiği günün ertesinde İmparatorluk
(1 Ağustos 1914) Almanya ile bir ittifak antlaşması imzaladı. İmparatorluğun eninde sonunda İttifak Devletleri safında yer alarak fiilen savaşa gireceği kaçınılmaz hakle geldi.
Enver Paşa, çeşitli nedenlerle savaşa girmeyi, ertelemeye çalışmıştı. Almanya savaşa fiilen girilmesi için baskılarını sürdürünce savaş da fiilen başladı. Geçen süreç içinde karşı taraf
Denizden İstanbul'a ulaşılamayacağını anladı ve kara harekâtı planını devreye koydu. Plan uyarınca İngiliz ve Fransız kuvvetleri 25 Nisan 1915’de Gelibolu Yarımadasının güneyinde beş noktada karaya çıkarıldı. Seddülbahir ve Arıburnu sahillerinde Osmanlı kuvvetlerinin savunmaları ve giriştikleri karşı taarruzlarla Gelibolu Yarımadası'nı işgal edemediler.
Mustafa Kemal Kocaçimentepe – Conk Bayırı hattında karşı taarruz gerçekleştirdi, bu hattaki Anzak birliklerini geri attı. İngiliz ve Anzak güçleri 2. Anafartalar muhaberesinde Osmanlı savunmasını aşamayınca gelişmelerin sonrasında İngiliz, Anzak ve Fransız güçleri Gelibolu Yarımadasını 1915 yılı Aralık ayında boşaltmak zorunda kaldı.
---
■ Üstün olmak için, Türk olman kâfidir.
(Mustafa Kemal Atatürk)
---
■ Seddülbahir ve Conkbayırı’nın büyük kahramanlarından biri de Bombacı Mehmet Çavuş’tu. İngilizlerin siperlerimize fırlattığı el bombalarını korkusuzca hemen yakalar, karşı tarafa geri iade ederdi. İngilizler bunu anlamışlar ve bombaları, pimini çektikten biraz sonra fırlatarak Mehmet Çavuş’un bombaları tekrar kendilerine atmasını önlemeye çalışmışlardı. İşte böyle bir bomba Mehmet Çavuş’un elinde patlamış, sağ elinin bileğinden kopmasına neden olmuştu. Mehmet Çavuş’un tabur kumandanına söylediği, kurtuluşun ön sözü gibidir;
“Sağ kolumu kaybettim, zararı yok, sol kolum var. Onunla da iş görebilirim. Beni üzen düşmanla çarpışmama engel oluşturan neden yaramın henüz kapanmamış olmasıdır.”
Mehmet Çavuş, bunları söyledikten kısa bir süre sonra kan kaybından şehit oldu.
---
“Çanakkale içinde bir dolu testi
Analar babalar umudu kesti
Of gençliğim eyvah.”
---
■ Çanakkale Savaşlarında kolunu kaybeden emekli Yüzbaşı Dursun Bayraktaroğlu bir anısını dile getiriyor;
“ Harbiye talebesi iken Çanakkale Savaşı başlayınca 19 yaşında bir asteğmen olarak kendimi savaşın içinde buldum. Seddülbahir cephesinde bir çarpışma sırasında kolumdan yaralandım. Emir eri olarak hizmetime verilen İbrahim, beni hemen sırtlayarak sıhhiye çadırına götürdü. Orada ilk yardım yapıldıktan sonra da çadırlı hastaneye sevk ettiler, fakat kolumu kurtaramadılar.”
Emir Eri İbrahim bir dilekte bulundu;
-Bana müsaade edin kumandanım, cepheye döneyim de intikamınızı alayım. “Benim ve benim gibilerin intikamını alacak binlerce asker var cephede” dediysem dinletemedim, direndikçe direndi;
- Kumandamın, seni bu halde görmek çok müşkil, hele cephedeki arkadaşlara, ‘İbrahim kaçtı’ dedirtmem, mutlaka gitmeliyim!
Uğurlamaktan başka yapacak bir şey yoktu;
- Öyleyse Allah yardımcın olsun evladım!
İbrahim arkadaşlarının yanına dönmüştü, fakat onu fark eden bir düşman askerinin kurşunu ile yolda şehit düştü.
...
“Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ!
Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.”
(Mehmet Akif Ersoy)