Konya
°C
Yeni Meram

ÇALIŞAN VEYA ORTA SINIF (TABAKA)

ÇALIŞAN VEYA ORTA SINIF (TABAKA)- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
27.11.2020 01:42
26.11.2020 14:44
0
6261
ABONE OL
İktisadi şartlar ve halen yoğun olarak yaşadığımız covid-19’un getirdiği ciddi sorunlar bizim dışımızdaki toplumlar kadar bizde de önemli politika değişikliklerine götürmektedir. Bu sebeple ilgilenenlerin dikkatlerini son yayınlanan; biri ABD’den, diğeri bizden iki rapora dikkatleri çekmek istediğimden bunların özetlerini vermek istiyorum. ABD kendisini orta sınıf (tabaka) bir toplum olarak nitelemektedir. Bu ülkenin tarih sahnesine çıkışından beri kurucu irade, zımni olarak bireylerin ve çalışmaya ve katkıda bulunmaya istekli bireyler ile ihtiyacı olanları desteklemeye ve önlerindeki engelleri kaldırmaya istekli bir toplum inşasıyla Amerikan Rüyası üzerinde durulmuştur. Aylak bir aristokrat sınıf ile yardımlara bağımlı bir sınıf toplumdaki iki zıt kutuplardır. Bunların arasında kalanlar ise orta sınıf (veya Rahmetli Özal’ın tabiriyle Orta Direk) yani çalışan sınıftır. Bu sebeple bu kapsamda olanlar başta ücretliler, sendi adına çalışanlar, sanatkarlar, tarımla uğraşanlar vs. kendileri için bir şeyler yapmak istek ve iradesinde olanlardır. Orta sınıfı, hane halkı gelir dağılımının orta % 60'ındakiler olarak tanımlanmakta- fakir değil, ama müreffeh de değil… Ortalama orta sınıf hane halkı, vergiler ve transferlerden sonra yaklaşık 70.000 dolar gelire sahiptir. Orta sınıf olmak için, üç kişilik bir hane 40.000 ila 154.000 $ arasında bir gelire sahip olacaktır. Yapılan araştırmalara göre, ABD, kurucu iradenin bu zımni sözleşmesinin günümüzde zayıfladığı ve orta sınıf ailelerin daha fazla çalışma zorunda oldukları, yeni neslin gelecekle ilgili beklentilerinin düştüğü, kurumlara hatta birbirilerine güvenin azaldığı ve bireyler arasındaki farkların genişlemektedir. Hoşnutsuzluğun körüklediği popülizm ise yükselmektedir. Covid-19 salgını turnusol kağıdı gibi, gerçekleri meydana çıkarmaktadır. Gelir dağılımındaki bozulma, sağlık sigortası sorunları, ücretlerin yetersizliği, hatta çalışan fakirler konusu çalışan sınıfın aleyhine olan gelişmeleri su üstüne çıkarmaktadır. Bunun için hem ekonomik gelişme hem de bunun sosyo-kültürel dengesini sağlamak bakımından takip edilecek politikalarda çalışan sınıfın korunması gereğini ortaya koymaktadır. Vatandaşlar kerim devletten (baba devletten) devamlı ikram beklememektedir. Onların bekledikleri kendi hayatlarında aracılık etmeleridir. Burada üç prensip üzerinde durulmaktadır: Birincisi, “paydaşlık”, okulların ücretsiz veya ulaşılabilir (ailelerin bütçelerine uygun) olması üzerinde durulmaktadır. Gelirler özellikle çalışanların gelirleri yeterli olmalıdır. Sağlık bakımı daha iyi olmalı, ancak herkesin kendi sağlığı için daha fazla sorumluluk alması gerekiyor. Ebeveynler için daha fazla zaman tanınmalı, bunun yanında daha sonraki yaşlara kadar çalışmaya istekli olmalarına fırsat verilmelidir. İkinci prensip, korumadır. Pek çok kamu politikası maliyetler ve ilk başarısızlıkların sonuçlarına odaklanmaktadır. Burada amaç, tepede olanları korumaya almaktan çok uçurumun kenarında olanlara acil yardım yapılmasıdır. Bu tür politikalarda erken hareket etmek çok daha iyidir. Mesela beslenme veya sosyal hizmetleri geliştirerek ve iyileştirerek sağlık hizmetlerinden çok bakım hizmetlerine yatırım yapmak anlamına gelir. Ebeveynlerin ve (özellikle) annelerin işgücü piyasasında gücünü kaybetmemesini sağlamak için çocuk bakımı ve çalışma düzenlemeleri sağlamak demektir. Üçüncü ilke, çoğulculuktur. Yaşadığımız toplumda toplumun çeşitli katmanları veya sınıflarının farklı beklentileri ve yararları vardır. Hatta bu beklentiler sürekli değişmektedir. Bu sebeple kamu politikası pek çok beklentiyi kucaklamalıdır. Tek bir katmana yönelik olan politikaların uygulaması zorlaştığı gibi toplumun büyük bir kısmı da tatmin olmamaktadır. Demokratik süreçte geniş bir kesimin beklentileri ve hedefleri değerlendirilmelidir. ABD’de bu konuda “vatandaş jürileri” önerilmektedir. Bu kapsamda başkalarına saygı duyma borcu vurgulanmaktadır. İnsan hayatı tamamen devlet tarafından düzenlenemez. Bunun için hayatın kalitesi büyük ölçüde insanın kendi ellerindedir. Hatta hürriyetine düşkün bir toplumda bu tercih edilir. Bu sebeple bireylerin, toplulukların ve kurumların eylemleri çoğu durumda kamu politikasından çok daha önemlidir. Ancak toplumsal düzenleme ve kamu otoritesi olmadan insanlar arasındaki dengeyi, düzeni sağlamak da mümkün değildir. “Kapitalizm bir ekonomiyi düzenlemenin yoludur, yoksa bir toplumu düzenlemenin iyi bir yolu değildir”. Bu sebeple devlet tarafından takip edilebilecek birçok amaç vardır. ABD’de orta sınıf için önerilen önemli politikalar: Çalışmayı ödüllendirmek ve eşitsizlikleri azaltmak için pek çok orta tabaka ailelerin gelir vergisini düşürmek; sivil toplumu desteklemek ve kişilerin yeteneklerini geliştirmek eğitimi desteklemek; Tüm işçiler için yıllık 20 gün ücretli izin sağlamak; Aileleri desteklemek için etkin ve ücretsiz genel aile planlama hizmetleri sağlamak; sağlığı desteklemek ve obetizeyi önlemek için şekerli içecekler üzerinde ulusal düzeyde vergi koymak. Buna ek olarak, daha yüksek asgari ücret, daha fazla kar paylaşımını, okul saatlerini çalışma saatleriyle uyumlu hale getirmeyi, adil planlama korumasını, kar amacı gütmeyen kuruluşlar ve yerel yönetimler için daha fazla yardımı, göçmenlerin vatandaşlığa kabul törenlerine katılan lise öğrencileri, politika oluşturma konusunda bilgilendirmek için Vatandaş Jürilerini destekliyoruz, ömür boyu öğrenme hesabı, evrensel ücretsiz okul yemekleri ve herkes için ücretsiz etkili terapi. (A New Contract with the Middle Class. https://www.brookings.edu/interactives/future-of-the-middle-class/ Diğer çalışmada, Türkiye’nin toplumsal yapısı, tarihsel süreç̧ içinde getirdiği birikimler, kültürü, gelenekleri ve hepsinin sosyal politikalar için oluşturduğu riskler ve imkânlar içinde sosyal politikalar değerlendirmiştir. Sosyal refahın dağıtımında görev alan dört temel kurum; devlet, aile, piyasa ve sivil toplumdur (vakıflar ve dernekler). Bunlardan aile, devlet ile birlikte refah dağıtan en etkin kurumdur ve vatandaşlar bu iki kurumun da etkinliğini devam ettirmesini arzu etmektedirler. Bu nedenle “devlete karşı aile” veya “devlete karşı piyasa” ikili karşıtlıkları düşünülemez. Devletin sosyal ve ekonomik riskleri de dikkate alarak refahın dağıtımında bu kurumlarla iş birliği yapar. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta; uzun vadeli kurgulanmayan, günübirlik ve sürdürülebilirlikten uzak sosyal politikalar çoğu zaman popülist icraata dönüşmektedir. Diğer taraftan siyasetin getirdiği sıkıntılar sosyal politikaların sağlıklı bir şekilde tartışılmasına ve uzun soluklu politikalar üretilmesine engel olmaktadır. Sosyal politikalar ölçülebilir ve öngörülebilir olmalıdır. Çok farklı alanda, birey ve toplum refahına yönelik uygulamaların bilimsel yollarla tespit edilmesi, bunların kayda alınması, politika yapım sürecinde değerlendirilmesi ve sonuçlarının analiz edilerek ihtiyaçlar doğrultusunda sosyal politikaların yenilenmesi gerekir. (Mehmet Fatih Aysan, Geleceğin Türkiye’sinde Sosyal Politikalar, İLKE İlim Kültür Eğitim Vakfı İstanbul, 2020 (https://ilke.org.tr/images/projeler/sosyal_politikalar/gelecegin_turkiyesi_sosyal_politikalar_online.pdf) Bugünlerde hükümet yeni iktisadi tedbirler üzerinde durmaktadır. Burada genellikle hükümetin üstte, yani genel düzeyde yaptığı düzenlemeler kastedilmektedir. Bunlar “tümdengelim” politikalar olarak değerlendirebilir. Oysa “tümevarım” metodu ile hem sektörler hem de toplumsal sınıflar (tabakalar) katılımları ile daha uygun çözümler üzerinde durulmalıdır.
HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.