■ Basın, milletin müşterek sesidir.(Atatürk)
■ Gazeteci olmak, önce "adam olmak" demektir. (Prof. Dr. Atilla Girgin)
■ Milletin en kıymetli unsuru, onu yükselten neşriyatıdır. (Naci Kasım)
***
Bayramı, haftası, yıldönümleri, kutlama gösterileri vb. bağlamında Lider ülkeyiz. Nerdeyse etkinliğin, günün kutlaması var. Var olmasına var da ancak çoğunun içi boş. Hani Adı var, içeriği yok gibi. Kimileri pamuk ipliğiyle iliştirilmiş, bazıları da hatır adına kutlama gibi görünüyor.Basın için de aynı savı öne sürebiliriz. Kaç kez dile getirdim, Türkiye Bir yılda iki Basın Bayramı olan tek ülke...
Bir; Sansürün kaldırılmasının yıl dönümünü, “Basın Bayramı “olarak ilan edildi.
İki; Basında çalışanlarla çalıştıranlar arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi hakkında 5953 sayılı 13. Haziran 1952 tarihli yasa ve 212 sayılı yasayla yapılan değişikliklerin
10 Ocak 19612 de yürürlüğe girmesiyle kutlanan Çalışan Gazeteciler Bayramı...
...
Sansür, 24 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyetle birlikte kaldırıldı. Biçimsel olarak kaldırıldı ana maalesef “Örtülü Sansürler” devam ediyor.Manipulasyon , distortion (çarpıtma), News Management (haber yönlendirme ), Mis Information (kasıtlı olarak eksik bilgi verme) Disinformation (Kasıtlı ve bilinçli olarak hiç bilgi vermeme) gibi. Bu denli sansür benzeri yaklaşımların sayısını daha da çoğaltabiliriz. İlan ve reklam verenlerin, patronların, siyasal iradenin (İktidar- Muhalefet)baskıları sürerken basını tam anlamıyla özgür sayabilir miyiz ?
....
Çalışan Gazetecilere ilişkin 212 sayılı yasayı arıyorum, ama bulamıyorum; Zaman içinde adı var, kendi olmayan bir yasa konumuna geldi. İyi niyetle hazırlanmasına karşın, tam anlamıyla uygulanmadığından rafa kalkmış sayılır. Gazetelerin zorunlu kadrolar traji- komik; analar, babalar, oğullar, kardeşler, amcalar, dedeler, hısım, akrabalar ve kol işçileri vb. sür-git devam edip gider...
Bir özeleştiri ve itirafta bulunmak isterim; Geçmişte sahibi olduğum gazetelerde okuma ve yazması olmayan merhum anamı fikir işçisi olarak kadrolarında göstermiştim. O süreçte gazeteci sayısı bir elin beş parmağı kadar bile değildi. Minareye kılıf hazırlamakta çok ustayız ve çok yetenekliyiz ya...
...
1961 yılında 5953 sayılı yasa 1961 yılında 212 yasayla değiştirildi. Gazetecilere çağdaş anlamda haklar getirildi. Batı ölçeklerinde bir uygulama olarak heyecan uyandırdı. Ancak bizler işe iyi başlar, aynı özenle götüremeyiz. Nitekim 212 sayılı yasa da öyle oldu, rafa kaldırıldı, işlevsiz hale getirildi. Üstüne üstlük Basın sektöründe işten çıkarmalar almış başını gidiyor.. İşte böyle bir uygulama ve ruh hali içinde çalışanların bayramını kutluyoruz.
...
Gazeteci için “Yaşadığı çağın tanığıdır!” derler. Bu anlamlı öz bir soruyu gündeme getiriyor: “Bu koşullarda gazeteci yaşadığı çağa doğru- dürüst tanıklık edebilecek mi?”
Yoksa günün modasına uyarak cezasında indirim için “itirafçı “ yolunu mu seçecek?
Yanıt ta yorun da sizde...
...
■ Gazetecilik, birilerinin basılmasını istemediği şeyi yayımlayabilmektir. Geri kalan her şey halkla ilişkilerdir. (George Orwell)
■ Gazetecilikte tek yanlış bütün işi hükümsüz kılar. Romanda ise tam tersi, tek gerçek bütün işi meşru kılar. (Gabriel Garcia Marquez)
Aramızda birlik beraberlik ve iletişim yok; kopuk kopuğuz .Birlik ve beraberlik bilinci zedelenmiş, parçalanmış ve kopmuş bir basın sendromu yaşanıyor. Bu curcunada kimileri silinip giderken (U) dönüşü ustaları renk ve biçim değiştirmiş. Gemisini kurtaran kaptan rolü oynanıyor. Oysa katılımcı ve çoğulcu demokrasilerde basın, yargı, yasama ve yürütme erklerinden sonra 4. güç konumunda. Kendi haklarını bile savunmaktan yoksun iken, kamuoyunun nasıl temsil edileceğini de tartışmak gerekir. Burnumuz kanadığında veya acımız olduğunda bunları sarıp sarmalamak için bütünleşebiliyor muyuz, maalesef sorunun yanıtı hayırdır dahası ya biri birimize çelme takıyor yada kuyusunu kazıyoruz.
...
Kamuoyunu oluşturma, yansıtma, eleştirme,
yönlendirme, uyarı ve hakemlik görevlerini de tam anlamıyla yerine getiremiyor. Bir kısım basın “ak” diyor, diğer bir kısım basın “kara” diye karşı çıkıyor, böylece de inandırıcılık öğesi erozyona uğruyor.
Bu denli içi boşaltılmış Bayramlarda, Vatan, Millet, Sakarya edebiyatına yönelik süslü sözcükler içeren, demeçler veriliyor açıklamalar yapılıyor. Bu bağlamda orunların çözümü özde değil, sözde kalıyor. Süslü ve cümlelerle sıralanmış kutlama mesajları derde deva olmaktan uzak kalıyor, fantastik edebiyat olarak eriyip gidiyor, belki de gülmelere konu oluşturmaktan öteye gidemiyor.
Tüm bu olumsuzluklara karşın yine son söz;
Çalışan Gazeteciler Bayramınız kutlu olsun...
...
■ Gazete insanların hayatlarını bağırarak anlatır ve ülkenin ayakta olduğunun habercisidir. (E. Zola)
■ Bir damla mürekkep bir milyon kişiyi düşündürebilir. (Gordon Byron)