BİRAZ KENDİ İŞİNİZLE İLGİLENİN BEYLER

Meram Eski Yol dolmuş sürücülerini, Minibüsçüler Derneği, acaba işe almadan önce otomobil yarışlarına katılıp katılmadıklarına ve aldıkları dereceye göre mi değerlendiriyorlar? Meram Eski Yol dolmuşuna Özel İdeal İlköğretim Okulu’nun önünden bindim. Elimde eşyalar vardı ve daha adımımı atmadan hareket etti. Valilik Konağı’nın önünden başlayarak o virajları baş döndürücü bir hızla geçtik. Sigorta Hastanesi kavşağına yaklaşırken önümüzdeki iki özel otomobile hırsla korna basarak: -Hadi be adam, hadi yürüsene diye söylendi. Sürücü beyefendiye: -Bir yere mi yetişeceksiniz, aceleniz niye? diye sordum. Cevabı: -Evet bakkala, dedi. İşte bende kendisine ‘Daha önce otomobil yarışlarına mı katılıyordunuz?’diye sordum. Sustu ve yavaşladı. Yol üzerindeki kahyaları uyardım. Derneğe gelerek yönetimdeki kişiyi uyardım. Tam 6 aydır bu konuda uyarıyorum, hiç faydası olmadı. Kaza olunca mı? 16 kişilik dolmuşa 25 kişi bindirilince mi? Tanrı korusun ölümler olunca mı, önlem alınacak? Konyamızın uslu basını da o zaman başlık atıp serzenişte bulunur artık. Ama çok yadırgamıyorum. Kamu hizmeti yapan bir kuruluş, halka hizmet götürmekle yükümlü bir kurum, üstüne vazife olmayan ve özgür halk iradesine etki etmekle uğraşarak esas yapması gerekeni yapmaz ise halkın güvenliği ile fazla ilgilenmez! Sivil Toplum Kuruluşları öncelikle ulusalcı tavır sergilemekle yükümlüdürler. ÖRNEK VEREYİM. Tek adam yönetimi, basiretsiz, korkak padişah yönetimi; Fransız, İtalyan, İngiliz, Yunan orduları ve askerlerince, Anadolu’nun işgal edilmesine izin verdi. İmzaladığı Mondros Ateşkes ile de Osmanlı Devleti’nin ordusunu dağıttı, silahlarını teslim etti, yok ettirdi. Tek adam yönetimi halkına sormadan, kafasına göre Sevr Antlaşması ile vatan topraklarını; Ermeniler’e, Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan devletlerine, hiç düşünmeden bıraktı. Her yeri işgal ettiren kabustan, 4 yıl süren Kurtuluş Savaşı ile kurtulduk. Daha yolun başında, henüz savaş kazanılmadan, düşman Anadolu’dan kovulmadan büyük lider Atatürk, 23 Nisan 1920’de egemenliği kayıtsız şartsız tek adamdan alarak, Türk Milleti’ne verdi. İşte bu çok özel ve anlamlı tarihi günü, ‘Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını’ minibüslerin arkasına astıracakları Atatürk resmi, ilk TBMM resmi ile kutlayabilirler. Bunu bir borç ödeme olarak vefa olarak yapabilirler.. 19 Mayıs 1919’da Anadolu cayır cayır yanıyor, korkak tek adamın, padişahın sarayına çevrilmiş düşman gemilerinin topları hazır bekliyor. Mustafa Kemal adında bir kahraman, 19 arkadaşı ile kendisi gibi yürekli 19 kahramanla Bandırma vapuruna binerek Samsun’a ayak basıyor ve başkaldırı ateşini yakıyor. İŞTE O ANDA TÜRK’ÜN ATEŞLE İMTİHANI BAŞLIYOR. 19 Mayıs’ta yine minibüslerimize Türk Milleti’nin kurtuluş meşalesini yaktığı bayramı kutlayan yazılar asarak duyarlılığınızı, hatta 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşmasına kafayı takan, o antlaşmayı içine sindiremeyen, son 60 yıldır bu antlaşma ile çizilen sınırlarımızın bozulması ve Orta Doğu ülkeleri gibi ateş çemberi içinde, kargaşa içinde kalarak, Atatürk’ün vasiyeti ‘Yurtta Barış, Dünyada Barış’ ilkesinden uzaklaşılması için çabalayan Türk Milleti’nin en büyük düşmanı ABD enen katil devlete iyi bir ders vermiş olursunuz. Daha bitmedi! Duyarlılığınızı sergileyecek çok ulusal, milli günlerimiz var. Sanırım unuttunuz! 30 Ağustos. Düşmanı denize döktüğümüz, Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat ordusunun başında Afyon Ovasından harekatı yönettiği, Sakarya Savaşı’nda attan düşerek kaburgalarını incittiği, yine de kısa sürede ayağa kalkıp, ordusunun başına geçip, zaferden zafere koşturduğu Mehmetçiği ile kazandığı Zafer Bayramını kutlayarak, Dumlupınar, Sakarya, Afyon, 1. İnönü, 2. İnönü savaşlarında şehit olarak herkese hepimize bu güzel toprakları bırakan, dernek başkanlıklarını, üniversiteleri, fabrikaları, iş yerlerini açmamızı sağlayan şehitlere borcumuzu ödersiniz. Ne güzel, her 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda minibüslerde kutlama yazılarını ve şehitlere rahmet okuyan mesajları görerek en azından borç öderiz borç. CUMHURİYET BAYRAMI BİZİM EN BÜYÜK BAYRAMIMIZDIR. NEDEN? Tek adam keyfi yönetiminden kurtulduk. Arap emperyalizminden kurtulduk. Bağnazlığı aşıp, ilim ve bilim yolunda ilerleyerek Müslüman ülkeleri içinde, Orta Doğu ülkeleri içinde tek laik, sosyal, hukuk devleti olarak ilim, bilim ve fen yolunu batıdan aldık. Ahlak, gelenek ve göreneklerimizi de yüksek karakterli Anadolu insanımdan alarak örnek bir ülke olduk. Atatürk işte onun için ‘Türk Milleti’nin karakterine uygun idare Cumhuriyettir’ dedi. Atatürk onun için ‘Cumhuriyet Fazilettir’ dedi. İşte milliyetçiliğimizi, üniter yapımızı, ulus devlet olma zorunluluğumuzu hatırlatmak istiyorsanız, her cumhuriyet bayramında asla ona olan borcumuzu ödeyemeyeceğimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün resmi ile bu bayramı kutlarsınız. Kimse unutmasın 94 yıldır Lozan Ant. ile çizilen bu sınırlarda, öz dilimiz Türkçe konuşarak, al bayrağı tanıyarak tek dil, tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet diyerek, Lazıyla, Çerkeziyle, Yörüğüyle, Türküm diyeniyle, Kürdüyle kardeşçe yaşadık. Kız aldık, kız verdik. Aynı dereden su içtik, aynı topraktan doyduk, aynı havayı soluduk ve kimsenin etnik kökenini de sorgulamadık, kimsenin inancını sorgulamadık. İşte bunun kıymetini bilmenin yolu, Sivil Toplum Örgütlerinin görevi Cumhuriyeti, halkın egemenliğini, ana dilimiz Türkçeyi korumaktır. Biz bu Cumhuriyet’i kurmak ve tek adam yönetiminden kurtulmak, hilafet ve saltanattan kurtulmak için çok hem de pek çok şehit verdik, pek çok emek verdik. Keşke sadece şunu bile yapsaydınız Yüce Tanrı yolunuza ışıklar saçardı. Her 10 Kasım’da dolmuşlarınızın arkasına; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk; seni rahmetle ve şükranla anıyoruz. Bu yeterdi çünkü hem ona, silah arkadaşlarına, Kurtuluş Savaşı şehitlerine ne yapsak ödeyemeyeceğimiz şekilde borçluyuz. Bazı borçlar vardır ki asla ödenmez! Not: Geçen hafta Murat Özçelik, Mehmet Bekaroğlu yerine Murat Güloğlu yazılmış. Bu yanlışlığı düzeltirim.