Konya
°C
Yeni Meram
15.05.2016 12:00

Bir şehrin kaderini değiştiren adam: Aykut Kocaman

Bu sezonun en önemli hikâyelerinden biri Konya’da yazıldı. Futbolumuzun önemli figürlerinden Aykut Kocaman öncülüğünde Orta Anadolu’nun Yeşil-Beyazlıları tarihlerindeki en güzel serüvene imza attılar. Peki bu başarı nasıl geldi?

A+
A-
15.05.2016 12:00
0
8242
ABONE OL
Deneyimli teknik adam Aykut Kocaman, “Şampiyonluk mu? Zor ama planlı programlı bir çalışmayla neden olmasın; lakin asıl önemli olan, kalıcı, köklü bir takım yaratmak” diyor. Kariyerinizin bu bölümünde yeniden Konya’ya dönüşünüze ne sebep oldu? Fenerbahçe’den ayrıldıktan sonra bir buçuk yıldır futboldan uzaklaştım. Aslında iyi de geldi, aileme bol bol vakit ayırdım, yapamadığım işleri yaptım. Ama süre uzadıkça ister istemez bir hantallaşma hali başlıyor. Bu, dönüşümdeki ilk sebepti. Öte yandan mali açıdan bir gerekçem yoktu ama ben yaklaşık yedi-sekiz yıldır bir çalışma grubuyla birlikte hareket ediyorum, benim bekle bekleme durumum vardı ama o arkadaşlarımın böyle bir lüksü yoktu. Bir de teklif Torku Konyaspor’dan gelince kolay karar verdim; çünkü başkanı tanıyordum, daha önce burada çalışmıştım, şehri biliyordum. Bütün bu faktörler sonucu yeniden göreve döndüm. Bu yeniden dönüşte sanırım en büyük değişim stattı Yeni bir stat yapılması eskiden beri konuşuluyordu. Böylesi bir hamle elbette etkili bir unsur... Bazen mekânları insanlar doldurur, hayat verir; bazen de mekânlar tersi bir işlevi yaratır. Ama yeniden geldiğimde sadece stat değişikliği değildi gözlemlediğim; Konyaspor camiası da bazı hedefleri ister olmuştu. Kastettiğim ihtiras değil, istek. Yeniden burada döndüğümde belli hedefler için isteklerinin daha güçlü olduğunu fark ettim. Lakin isteklere ulaşma yönünde problemler, sıkıntılar vardı. Benim tecrübelerimle o yerlere, hedeflere birlikte ulaşma adına harekete geçtik. Çünkü ben o istedikleri yerleri görmüş, yaşamıştım. Bir de yeniden döndüğümde şehri fiziksel ve insan sayısı olarak daha büyümüş gördüm, buldum. Böyle bir büyüme karşısında talepler de artıyor doğal olarak... STAT ÖNEMLİ ETKEN Ama herhalde en önemli unsur stat olamaz. Örneğin benzer koşullarda Kayseri’de de son derece iyi bir stat projesi vardı ama şehrin takımları istenilen hedeflere ulaşamadı. Kayseri’nin iç dinamiklerini, özel koşullarını bilmiyorum ama buradaki istek, stat fikrini doğurdu, hayata bir an önce geçmesine hız verdi. Bir de benim stat yapıldıktan sonra ortamı değiştirdiğine inandığım şöyle bir tespitim var; hatırlanacağı gibi Beşiktaş geçen sezonki maçlarından birini, Trabzonspor mücadelesini Konya’da oynamıştı. Şehre yabancı iki takımın maçı, şölen şeklindeki görüntüler, başka şehirlerden gelen o kadar taraftar, ambians derken bütün bu yaşananlar, burada güzel şeyler olabileceğine dair bir ilham verdi. Bu kesin doğrudur demiyorum ama benim gözlemim böyle. Ardından iki büyüğün, Galatasaray ve Beşiktaş’ın Torku Konyaspor’la maçları bu atmosferin tekrarlanması açısından önemli aşamalar oldu. Böylece stat şehrin, taraftarın hayatındaki yerini almaya, önemli bir unsura dönüşmeye başladı. Asıl basınç milli maçta oldu. Olağanüstü bir atmosfer vardı; içeride de dışarıda da. İnsanlar bir maç ortamının ne kadar şenlikli olabileceğini gördüler. Burada öfkeli olma, nefret barındırma halinin de dışarıda kaldığını düşünüyorum. Bizim temel meselelerimizden biri bu değil mi? Sürekli nefret ve öfke... Tamam, kimi anlarda kendi oyuncuna bile öfkelenebilirsin ama bunun belli bir çizgisi var, onu aştığında ne olur, motivasyon tersine işler, sahadakiler için kaçış hali başlar. OYUN DEĞİŞTİ Burada araya gireyim hocam, Konya seyircisi çok iyi dediniz ama malum milli maçta bir ‘saygı duruşu’ meselesi var... Ben oradayım, yaşananlar bahsedildiği gibi değildi, saygı duruşu yapılıyordu, o sırada nasıl söyleyeyim, bazı itici, kaba sesler çıktı. Esas ses, bu sesleri susturmaya yönelik tepkiydi. “Ayıp oluyor, ıslıklamayın” tarzı bir tepki. Ama bu durum televizyon ekranlarında farklı algılanmış olabilir tabii. Orada olan biri olarak asıl eğilim susturmaya yönelikti diyebilirim. Ama genel olarak şunu söyleyebilirim, bunlar (saygı duruşu protestosu, milli marşların ıslıklanması vs.) tabii ki olmaması, tasvip edilmemesi gereken şeyler, az ya da çok, fark etmez... Lig üçüncülüğü Konyaspor’un tarihindeki en büyük başarı, böylesi bir noktaya gelmeyi siz nasıl açıklıyorsunuz? Bu durum şimdiden bakılarak açıklanacak türden bir durum değil. Geçen sezonu sekizinci sırada bitirmiştik. Beş maçta 10 puan aldık, sonra da beş maçta bir puan... Dört maçta da gol yememiştik. Sonra Galatasaray’a 5-0, Gençlerbirliği’ne kupada 2-0, ligde 5-0 yenildik. Böylesi bir tablo belki lig tarihinde yok, absürd bir durum. Yani bir takımın iki ayrı kimliğiyle karşı karşıyayız. Peki biz hangisiyiz? Sert miyiz kırılgan mı? Üstelik ben buraya Fenerbahçe’yle Avrupa Ligi’nde yarıfinal oynamış kimliğiyle geldim. Tabii beklentiler de bu nokta üzerine kuruluyor. Ama o çizgiye nasıl gelindi, pek düşünülmüyor. Erciyesspor karşısında alınan 3-0’lık mağlubiyetin ardından teknik direktörlük kariyerimin 15. yılında ilk defa oyunu değiştirdim. Bugüne kadar hep hücuma yönelik, topu birinci bölgeden ikinciye, oradan üçüncüye taşıyan, kanatları işlevsel kullanan, hücuma yönelik bir oyun anlayışımız vardı. Oyunu bozan, bekleyen bir takıma dönüştürdüm. Bunun Türkiye’de bir karşılığı olduğunu elbette biliyordum ama uygulamıyordum. Takımı bu yönden inşa ettim. Erciyes maçı sonrası hem oyunu, hem de bir nebze oyuncu grubunu değiştirdik. ‘BEŞ-ALTI TAKVİYEYLE...’ Fenerbahçe’yle Avrupa’ya veda ettiğinizde yarıfinal kapısındaydınız, şimdi tekrar aynı sulara döneceksiniz ve en az altı maç oynama hakkınız var. Bu durum için ne söylersiniz? Evet, ben oraları gördüm, şimdi farklı bir takımla benzer hedefler için uğraş vereceğiz. Takımıma söyledim; bu Allah’ın bir lütfu, direkt gruplara gidiyoruz. Eleme turu oynamayacağız, bu nedenle zaman ve zihin maliyeti yok, ‘Avrupa Avrupa’ diye geriyoruz ya kendimizi, o da yok. Dolayısıyla duygu maliyeti de yok. Yani hiçbir maliyeti olmayan bir deneyim yaşayacağız. Tabii şimdi ‘Beş-altı takviyeyle bu takım...” tartışmaları başlayacak. Bana kalırsa takviye hamlesinin bir garantisi yok, şu andaki takımla daha iyi sonuçlar alabilir, takviyelerle daha kötü neticelere imza atabiliriz. Ben bunu hem Torku Konyaspor camiasına hem de Türkiye futbol kamuoyuna anlatmaya çalışıyorum ama anlatabilecek miyim, bilemiyorum. Bir de bu işin yani aynı takım üzerinden gitmenin şöyle bir tehlikesi var, ‘Vizyonsuzluk’ suçlamasıyla karşılaşıyorsunuz. Bu da bence en tuhaf ve bilgiden uzak tartışmalardan biri oluyor. Ama asıl hedefiniz galiba kökleşmek... Evet, derdim derinleşmek, kökleşmek, kalıcı olmakla ilgili... Camia çok istekli, ki bu istek karşısında şampiyonluk da gelebilir. Gelmez diye bir şey yok; üç-dört yıl içinde planlanabilir bir hedef bu. Ama bu sene üçüncü olduk, seneye on dördüncü olduk, öbür sene orta sıralarda dolaştık; bu kötü. Benim hedefim seneye yine 50 puanın üzerine çıkabilecek, kuvvetli bir takım yaratmak. Araya gireyim ‘Beşinci büyük’ Bursaspor olmuştu şampiyonluklar itibariyle, yine bir Yeşil-Beyazlı takım altıncı büyük olmak için aday mı diyorsunuz? Olabilir... Şehir ve camia istiyor bunu, dışardan bakanlar, sizler de görüyorsunuzdur bunu ancak oraya gidiş o kadar kolay değil tabii ki. Mesela Bursa da çok istiyordu. Bunca yıldır futbolun içinde olan biri olarak onların isteklerini görebiliyordum ama geçmişi daha köklü bir takım tabii ki Bursaspor... Kaynak: Hürriyet
HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.