BİR DEMET SİYASET!

Siyasete olan sevgimiz, ilgimiz anlatılacak gibi değil. Bir şekilde laflar dönüp dolaşıp, siyasete geliyor hep. Hem de ne gelmek! Laf lafı, konu konuyu açtıkça sohbetler koyulaşıyor. Ve ardından başlanıyor yorumlara, siyaset üzerine inciler saçmaya… Lafı uzatmadan, dinlediklerimizi paylaşalım o zaman; Siyaset ağacının dalından tutabilmek ve orada tutunabilmek için… Elini size bir uzatan olacak, Sizi bir gören, O işe uygun bulan, Yolunuzu açan, Yürü benimle birlikte diyen çıkacak! Başka ne mi var? Siyaset ağacının altında bekle, sabırlı ol, seni de alacağız buraya denilenler var! Hiç kimse bir şey demese de… Bana, beni bekle, seni çağıracağız, seninle görüşeceğiz diye haber gönderdiler diye kendi kendine gelin-güvey olanlar var! Siyasetin yolunda yürüyebilmek için, can atan, içi giden, içi içine sığmayan, olumlu en ufak bir işaret aldığında heyecandan, dizleri titreyen, ayakları birbirine dolaşanlar var! ***** Akıllı görünen, akıllı geçinen, his ve duygularını etrafına ve çevresine belli etmediğini düşünen, beden dilini iyi bilirim dese de, beden dili kendini ele veren, allameler, çokbilmişler, kendini, fasulye gibi nimetten sayanlar, kendilerini bulunmaz Hint kumaşı zannedenler, siyasetin gözdeleri ve vazgeçilmez olduklarını düşünüyorlar! Adınız bir yerler için geçecek, şehrin cadde ve sokaklarında mevzu tur atacak, benim valla-billa haberim yoktu, daha dün öğrendim diyeceksiniz! Gönlünüzde yatan aslanlarla birlikte, sizi o yere taşıyacak insanlarla değişik zamanlarda ve mekanlarda karelere gireceksiniz, beni düşünüyorlarmış, aslında niyetim filan yoktu diye de, konuşmadan edemeyeceksiniz! Dolaştırdığınız, uzattığınız, konuyu bir şekilde getirip bağladığınız cümleler ne diyor biliyor musunuz? Ben buraya talibim, hazırım, işaretler, göstergeler beni gösteriyor, bu arada ulaşmadığım yer de kalmadı! Lakin niye istediğim olmadı? Siyaset dört işlemle çözülebilen bir dizi problem değil. Ne Kimya, ne Simya! Bambaşka bir dünya! Siyaset, beklentilere olumlu karşılıklar ve cevaplar vermeyen değişik bir ketumluk içerisinde de olabiliyor! Sağ gösterip, sol vurduğu dönemler az değil! Mesela… Adınız dillerde gezdiği, sizden başkasının adı geçmediği, işinizin neredeyse garanti olduğu söylendiği halde, sizin yerinize bir başkasının tercih edildiği olmadı mı? Bir yer için adı geçenler, sabırlı değiller. Başlıyorlar konuşmaya, atıp tutmaya, övünmeye, kendini gibi ismi geçenleri karalamaya, gözden düşürmek için çabalamaya… Konuşun, konuşun, atın savurun, yerin kulağı olduğunu size bir diyen, söyleyen olmadı mı? ***** Sonra naz meselesi var! İsmi az biraz dolaşan, dolaştırılan başlıyor nazlanmaya… Ben aslında düşünmüyordum! İnanın benim içinde sürpriz oldu! Büyüklerimiz, ismimi vermişler, yemin olsun istemiyorum demiştim. Şu, şu arkadaşlarım da şahit. Arkadaşlar benim öyle mi talebim oldu mu? Tasdik etmeye dünden hazır arkadaşlarınız ne diyecekler? Tabi ki, olmadı, hiç duymadık! Nazlandıkça nazlananların, nazlanma konusunda aşırılıklara varan davranışlar sergilemeleri bazen zararlarına olabiliyor. İkaz edildiklerinde ise, ne nazı, kim naz yapıyor, ben öyle birine benziyor muyum, benzeri savunmalarına diyecek yok! Nazın dozunu ayarlama konusu önemli! İşin kötüsü, bu dozu ayarlayabilen parmakla gösterilecek kadar az! Hazır seviliyorken, hazır ilgi alaka üzerinizdeyken, bu naz neyin nesi? Hem sürekli istemez havalarında, hem de ne olup bittiğini, yakından takip ediyor! Anlayan beri gelsin! Yarın, senden başka adam mı yok denirse ne olacak? Ancak, arkadaş kendince, çok büyük bir fedakarlık yaptığı düşüncesinde… Sanıyor ki, onun yaptığı fedakarlığın ölçüsü, endazesi, eşi menendi yok, sanıyor ki, dünya, sadece onun etrafında dönüyor! Hal ve hareketleriyle çevresinin birer ikişer boşaldığının farkına varamıyor! İstemiyorum demiştim amma, şöyle olursa, böyle olursa, şu çıkmazsa, filandan vazgeçilirse, olabilir diye mazeretler sıralanması, gerekçeler icat edilmesi ise, nazlarının şanından! Biz bu dinlediklerimize “bir demet siyaset” dedik, söz sizin, yorum sizin efendim!