Konya
°C
Yeni Meram
12.10.2015 00:14

"Barika-i Hakikat Müsademe- i Ekkardan Çıkar"

A+
A-
12.10.2015 00:14
0
6631
ABONE OL

Ankara’da Başkentin ortasında barış mitingine giderken onca can daha terörün kurbanı oldu, çok sayıda yarılımız var. Ulusumuzun başı sağ olsun. Şimdi birlik zamanı, bir olmanın diri olmanın zamanı. Bu yüce Ulus, her türlü zorluğun üstesinden gelecek güçtedir. Terörün de belini kıracak ve kökünü kazıyacaktır.

----

   ■ Eğer herkes dost sandığı kimselerin bir de kendi arkasından söylemiş olduklarını duysaydı, dünyada dost kalmazdı .(Pascal)

***

   İçerde ve dışarıda çözülmesi gereken yığınla sorunlarımız var. Sadece “biz mi sorunluyuz?” kuşkusuz hayır! Kalkınmış, az kalkınmış, kalkınmakta olan ya da hiç kalkınmamış ülkelerde de sorunlar yumağı giderek büyüyor. Özetlersek dünya, sorunlu bir dünya oldu artık; böyle bir dünyanın merkezinde bulunuyoruz. Ne yapacağız? Kuşkusuz elimiz kolumuz bağlı bir mucize beklemeyeceğiz ya da yan gelip yatmayacağız. Everensel ve ulusal anlamda hiçbir ülkenin uydusu olmadan kendi öz aklımız ve çabalarımızla en önemlisi de özgüvenimizle çözüm projeleri üretmek zorundayız!

    Sorunların çözümünde göre birincil kanal “tartışmaya” açık olmalıdır. Tartışmayı kavga olarak anlamadan ve algılamadan sorunların bütün ayrıntılarını ele alarak gündeme getirirsek çözüm konusunda hayli mesafe almış oluruz. Tartışma özürlüsü ve kavgaya dönüştürme eğiliminde olduğumuzu, tartışma kültüründen yoksun bulunduğumuza da vurgu yapmalıyım.

   ■ Kötülerle tartışma üzerler, iyilerle tartışma küserler.

   İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır; bu söz uzlaşının alfabesidir.

   ■ Fikir çatışmasından hakikat güneşi doğar.Yüz çiçek açsın bin fikir yarışsın.

(Zedung)

   Konuşmakla sorunların çözüleceği kanısı yaygındır. Konuşmak, demokrasinin doğasında vardır;  içerik sığ değil, dolu olmalıdır.

   İki ya da daha fazla kişinin belli bir konuda düşüncelerini sergileme yoluyla fikir alışverişinde bulunmalarına tartışma denir.

   Tartışma polemikle ilintilidir. Bunların üst sınırı hakarete dek dayanır amaç sapmış olur.

   Polemik kavramı, Yunanca savaş – kavga anlamını taşıyan Polemikos sözcüğünden  türemiştir. Platon,  Cumhuriyet isimli yapıtında Polemarchuskarakteri yaratmış, polemiği etik tartışmalara götüren  araç olarak nitelemiştir.

   Türk Dil Kurumu polemiği ağız dalaşı ve kalem kavgası olarak tanımlar.   Polemik aynı zamanda Fransızca kökenli polémique’den gelmektedir; söz dalaşı ve kalem kavgası anlamındadır. Basın terminolojisinde kalem dalaşına polemik denilmektedir;

   Polemik türleri: Hiciv (Pamphlet),Yergi (Libelle) , Propaganda , Taşlama (Satire) Manifesto, Savaş – Kavga İlanı (Blame). İtalyan tiyatrolarının ilkesi  polemiğin amacını yansıtır; Castigat ridendo mores! (ahlaksızlıkları

gülerek cezalandırmak ve çok kere de öğreterek)

   Edebiyat dünyasının ünlüleri Luther, Erasmus, Calvin bu konuda ustalaşmışlardır.

    Namık Kemal’i okurken özellikle de mektuplarında ağır hakaretlerle yüklüdür. Sonra savaşçıda “nezahet-i lisaniyye  aranmaz.” aranmaz denir. Polemikte  yumuşak kalplilik de olmaz. Ölüm bir mazeret değildir.

   Voltaire diyor ki;

    “Yaşayanlara saygı borçluyuz çok,    ölenlere tek borcumuz; gerçek”

  ■ Namık Kemal demiş ki; “Barika-i hakikat) müsademe-i efkârdan çıkar.”  (Hakikatin ışıklı şimşeği fikirlerin çatışmasından çıkar)    Süleyman Nazif buna şu yanıtı verir;    “Çarpışanlar balkabaklarıysa, sadece çekirdek çıkar”    ■ Dönemin fikir hareketleri üzerine hararetli nutukların atıldığı bir dost meclisinde bulunan yetkin bir kişi der ki;   “Müsademe-i efkârdan barika-i hakikat çıkar.” Dost Meclisinde bulunanlardan ünlü yazar ve romancı Refik Halit itiraz eder; “Yok, ! Bizde çatışmalardan ya kurşun çıkıyor, ya da sürgün!”

   Bir toplantıda bir genç, M. Akif'i küçük düşürmek için sormuş;    - Afedersiniz, siz veteriner misiniz?

   M. Akif hiç istifini bozmadan yanıt vermiş;    Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?”    Sadrazam Keçecizade Fuat Pasa Paris'te iken, elçiler arasında hangi devletin kuvvetli olduğu tartışılıyordu. Sıra Paşaya gelince, elçilere şöyle dedi;    “En kuvvetli devlet, Osmanlı devletidir.”    Herkes bu sözler üzerine şaşkınlık içerisinde iken, Paşa sözünü tamamladı:    Evet o kadar sağlam ve kuvvetli ki, siz dışarıdan biz içeriden çalıştığımız halde, bir türlü yıkamıyoruz.”

Ankara’da Başkentin ortasında barış mitingine giderken onca can daha terörün kurbanı oldu, çok sayıda yarılımız var. Ulusumuzun başı sağ olsun. Şimdi birlik zamanı, bir olmanın diri olmanın zamanı...Bu yüce Ulus, her türlü zorluğun üstesinden gelecek güçtedir. Terörün de belini kıracak ve kökünü kazıyacaktır.

    İstişare etmemenin temelinde kibir vardır. Kibirli, kendini üstün gören insan başkasına danışamaz. Kendini beğenmenin en kötüsü, hatalarını, nefsinin arzularını beğenmektir.

Atalarımız “Danışan dağı aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış” diyerek istişarenin önemine işaret etmişlerdir... Dinimizde, danışmanın, yanlışları ikaz etmenin ayrı bir yeri vardır. Danışarak iş yapmak sünnettir. Danışmak insanı pişman olmaktan koruyan bir kale gibidir. Kur’an-ı kerimde, iyi kimseler, büyük zatlar övülürken “İstişare ederek iş yaparlar” buyuruluyor. (Şura 38)

Bu bakımdan din büyükleri, “İstişare etmek, sebebe yapışmaktır ve kıymetli bir ibadettir” buyuruyorlar.

Peygamber efendimiz eshabı ile istişare ederdi. Bazan bir iş için, akıl, takva, hikmet ve tecrübe sahibi on kişiye danışırdı. Her şeyi bildiğimizi zannederiz; halbuki bildiğimizi zannettiğimiz nice şeyleri bilmediğimiz meydana çıkıyor. Danışılarak yapılan işin neticesi iyi olur. “Meşveretsiz yapılan şeyden hayır gelmez” demişlerdir...

Hazret-i Lokman Hakîm de, oğluna nasihatinde;

“Yapacağın işi, daha önce bunu denemiş, tecrübeli kimselere danış! Çünkü onlar, kendilerine pahalıya mal olmuş doğru görüşleri sana bedava verirler” buyurmuştur...

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri, Mesnevî’de buyuruyor ki:

“Aklın varsa bir başka akılla dost ol da, işlerini danışarak yap!..”

İstişare etmemenin temelinde kibir vardır. Kibirli, kendini üstün gören insan başkasına danışamaz. Kendini beğenmenin en kötüsü, hatalarını, nefsinin arzularını beğenmektir. Hep nefsine uyar, nasihat kabul etmez. Başkalarını bilmez zanneder. Halbuki bilmeyen kendisidir...

Din büyükleri buyuruyor ki:

“Nerede ilim varsa orada din vardır. Nerede din varsa orada ilim vardır. Maalesef insan cahil kalırsa, kendi kararını kendisi vermeye başlayınca sapıttı demektir. Çünkü insanın aklı fikri hangi yaşta, hangi şartlarda ise ona göre değişmektedir. Her gün her saat insanın kendisi değişmektedir. Elbette ki kültürüne bağlı, eğitimine, görgüsüne göre akıl melekesi de değişir. İnsan üç beş sene evvel yaptığı bir işi düşündüğü vakit ‘ben bu hatayı nasıl yapmışım?’ diyebiliyor. Onun için İmam-ı Yûsüf rahmetullahi aleyh, (Men amile bi-re’yihi nedime) buyuruyor. Yani,  Danışmadan, kendi görüşü ile hareket eden pişman olur demektir. Kendi kararını kendi verenler, kendi aklına güvenenler ve buna göre hareket edenler sonunda pişman olurlar. Çünkü akıl değişkendir...”

Hüseyin Hilmi bin Saîd (kuddîse sirrûh) hazretleri buyurdu ki:

“Eğer birisi size Allah için bir şey sorarsa (ihlasla), eğer siz de Allah için ihlasla cevap verirseniz, verdiğiniz cevap yanlış olsa bile, bu samimiyetten dolayı Allahü teala bu sonucu, bu yanlışı doğrultur!..”

HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.