Kadınların eğitimden yoksun bırakılarak eve mahkûm edildiği, ekonomik faaliyetinin yasal ve geleneksel birçok engelle kısıtlandığı, çalışma yaşamında bin bir haksızlık ve ayrımcılıkla karşılaştığı, toplumun en fakir kısmını oluşturduğu ve kendi kaderine terk edildiği koşullarda, şiddetin ilk hedefi de doğal olarak kadınlar oluyor. Kadına yönelik şiddetin bildik hüzünlü öyküleri, geleneksel ön kabuller, toplumun ve devletin duyarsızlığı ile büyüyor. Şiddet yalnızca bedenlere zarar vermiyor, kadınların öz saygısını, ihlale direnme ve hak arama arzusunu zayıflatıyor veya yok ediyor. Dünya Kadınlar Günü’nde aksi iddia edilerek kadınlara değerli oldukları hissettirilmeye çalışılsa da, kadınlar yalnızca bir gün yapılan ve ardından unutulan kutlamaların samimiyetsizliğinin farkında.